Kişinev şehrini duymuş muydunuz? Moldova’yı duymuşsunuzdur diye tahmin ediyorum. Fakat dünyada adı pek bilinen bir ülke değil. Ondan bahsederken; Avrupa’nın en az turist giden ülkesi, az gelişmiş, Avrupa’ nın en fakir ülkesi diyorlar. Gittim, gördüm ve yazdım, bakalım öyle miymiş.
Moldova, Avrupa’da gidebileceğiniz en “alışılmışın dışında” yer olabilir. Bir kere bu ülkeye gittiğinizde resmi sınırlar içinde iç içe geçmiş üç ülkeyi de gezebilirsiniz. Biri özerk statüde, biri ise vize ile girilen bir ülke. Kafa karıştırıcı değil mi? Bu ülkelerin isimleri belki size tanıdık gelecektir. Belki de hiçbir şey ifade etmiyordur, gayet normal. Haydi gelin hep beraber Moldova’ ya gidelim. Hemen eski Sovyetlerden kopan Moldova’ nın bu matruşka gibi ülkelerinin isimlerini yazalım da konu aydınlığa kavuşsun.
Moldova’yı kısaca tanıyalım; Doğu Avrupa ülkesi ve eski Sovyet cumhuriyeti ormanlar, kayalık tepeler ve üzüm bağlarıyla çevrilidir. Başkent Kişinev, Sovyet tarzı mimariye ve komşu Romanya ile kültürel bağları da yansıtır.
Bir zamanlar adı Besarabya olan bu topraklar için Osmanlılar, Ruslar ve Rumenler yüzyıllar boyunca savaştılar. Biz bu toprakları tarih derslerimizde geçtiği adı olan “Boğdan” ile anıyoruz. 1940 yılında da Kızıl Ordu Besarabya’yı alınca Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olmuşlar. Şu anda durumlar orada karışık; Gagavuzya farklı bir statü istiyor Transdinyester ise bambaşka. Onlar da kendi içlerinde yaptıkları anketlerde iki farklı görüşe ayrılıyorlar. Romanya ile birleşelim yok Ruslarla birleşelim, aman böyle kalalım, eh böyle kalırsak farklı yönetim ve haklar istiyoruz derken sonları ne olacak cidden merak içindeyim. Üstüne bir de Ukrayna savaşı eklenince daha da karmaşık bir hal almış.
Bence ( fikrimi soran varmış gibi ) Romanya ile birleşmeleri en sağlıklısı. Zaten Rumence konuşuyorlar, hem Romanya AB’ ne katıldı, sosyal yaşam tarzları da benzer. Neden olmasın ama yine bana sormasalar da Transdinyester olan kısmı aynen bıraksınlar onlar orada mis gibi yaşıyorlar hatta birileri de tanısın garibanları. Kafanızı karıştırdım iki dakikada değil mi? Ama Gagavuzya ve Transdinyester başlıklı diğer yazılarımda bu konuyu açıklığa kavuşturacağız merak buyurmayınız.
Bu kısa bilgilerden sonra hemen ülkeyi başkent Kişinev’den gezmeye başlayım bence.
Gitmeden önce şunlara dikkat ! Vizesiz gidilebilen bir ülke olmasına rağmen son zamanlarda birçok kişiyi sınırdan geri göndermeleri, uzun sorgular sonunda ülkeye almamaları gibi şeyler olduğunu duydum. O yüzden öneriler kulak verip gitmeden önce seyahat sağlık sigortası yaptırdım. Sigortanın, konaklama rezervasyonlarının ve dönüş uçak biletimin çıktılarını hazırladım.
Bize yani ablama ve bana şunları sordular; gelme sebebiniz, kaç gün kalacaksınız, dönüş biletiniz, kalacağınız yerlerin rezervasyonlarını görebilir miyiz? Kısa tek kelimelik cevaplar ile çıktısını aldığımız evrakları gösterdik. Beş dakika bile sürmeden ülkeye girdik. Belki kadın oluşumuz, belli bir yaş üstü olmamız ve bence pasaportumuzda çok fazla ülke giriş çıkışı bulunduğu için çok kolay geçtik.
Şahsi fikrim şayet saklayacak gizleyecek bir şeyiniz yoksa ülkeye almama gibi bir durum olamaz, rahat olun.
Ulaşım : Başkent Kişinev’ e uçakla ulaşım mümkün. Onun dışında Romanya üzerinden karadan da gidilebilir ama o zaman şengen vizeniz olmalıdır. Hatta şayet böyle gidecekseniz gece treniyle Bükreş- Kişinev arasını gitmenizi öneririm.
Havayoluyla gittiğinizi varsayarsak; merkeze gitmek için en ekonomik yöntem tabii ki otobüs. Hemen çıkış kapısı önünden kalkan 30 numaralı otobüs. Ayrıca minibüslerden birine binebilirsiniz. 165 numaralı hat havaalanından Kişinev şehir merkezine gidiyormuş ben nerden kalktığını görmedim ama var. Bileti araç içinde 6 MDL karşılığında alabilirsiniz. Taksi de çağırabilirsiniz, gitmeden önce “Yandexgo” uygulamasını indirin.
İnternet : Havalimanında Orange diye firmadan aldık. Hatta 49 MDL idi ama o dönem indirim yapmışlardı biz 39 MDL aldık yani 88 tl yapıyordu ( 16.05.2025 ) ve 20 gb interneti vardı. Gayet yeterliydi ve oldukça hızlıydı. Kredi kartı ile de alınabilir.
Para bozdurma: Havalimanından 3 ofis var hepsinin fiyatı farklı. Az bir şey bozdurup şehirde bozdurmak tüm dünya genelinde her zaman avantajlıdır. Otobüs bileti ve hat için olan miktarı bozdurmak bence kafidir. Merkezde kuyumcu, bazen market, büfe gibi farklı işletmelerin içinde change office kısımları vardı. Oralarda bozdurduk ve neredeyse hepsi farklı fiyat yazıyordu.
Moldova’yı ziyaret etmek için en iyi zaman, çok sıcak olmadığı ve kırsal kesimin yürüyüşçülere mükemmel renk cümbüşü sunduğu Nisan veya Mayıs aylarıdır. Moldova’daki kışlar ise genellikle kurudur diyorlar, bilginize.
Moldova yakın, vizesiz ve göreceli ucuz denilebilecek bir ülke ve o yüzden gidilesi. Gidip gelenler sıkça Kişinev’de hiçbir şey yok diyor, bu söylemler beni hiç etkilemedi. Ülkenin farklı bölgelerine de giderek Moldova’ nın sadece Kişinev olmadığını görmüş oldum.
Moldova için gezi planı yapıyorsanız Kişinev merkeziniz olsun ordan sabah erken Komrat’ a gidip gelin, bir diğer gün şarap mahzenlerinden birini seçip gidip gelin, etti iki gün. Bir gününüzü Orhei manastırına ayırın oldu üçççç. Geldik ülkede en sevdiğim yere Transdinyester’ e; oraya da bir gece konaklama yazın, dört günü yaptık bile. Ki ben şimdi keşke bir gece daha Tiraspol’ da kalsaymışız diyorum. Nedenlerini Transdinyester yazımda okuyacaksınız. Yazarken saymayı unuttum Kişinev’ de de dolu dolu 1 gün geçirseniz yani 6 gün minimum lazım. Yine bir diğer yazımda bahsedeceğim ama Komrat yani Gagavuzya bölgesinde köyleri dolaşayım da diyebilirsiniz o zaman orada da bir gece kalmanız icap edecektir. Biz Komrat merkezini gezdik köylere geçmeyi düşünmedik. Araç kiralarsanız kuzeydeki Soroca kalesine de gidilebilir dolayısıyla 7 tam gün Moldova’ ya ancak yeter.
Seyahatlerimde genelde hostelde kalmayı seviyorum. Fakat bazı ülkelerde hotel, oda kiralama ya da ev kiralamak gibi alternatifleri de değerlendiriyorum. Moldova’da fiyatları araştırdığımızda ev seçeneğinin hostelle hemen hemen aynı fiyata geldiğini gördük. Tek kişi iseniz hostel uygun ama iki ve fazlası için ev tutabilirsiniz, bu Moldova’da daha avantajlı. Biz bir akşam hostelde, bir akşam hotelde, geri kalan dört gecemizi de kiraladığımız evlerde yaptık.
Kişinev’ de eski Sovyet tipi apartmanlarda kaldık. Tam merkezde, gayet temiz, düzenli, interneti olan evlerdi. Kişinev’ de bir akşam hostelde kaldık o da güzeldi ama pek konforlu sayılmazdı.
Transdinyester başkenti Tiraspol’ de kaldığımız ev ise olağanüstü çıktı. Ev sahibesi aracıyla şehri gezdirdi, her sorumuza cevap verdi. Şahane bir ev ve kadınla şehir güzelleşti.
Gagavuzya’nın başkenti Komrat’ta ise bir hotelde kaldık ve oda rahat, temizdi. Faaakaat resepsiyonda çalışan kadın Gagavuz Türkü olduğundan gayet iyi Türkçe konuşmasına rağmen suratsızın tekiydi. Soğuk davranışı ve hatta terslercesine konuşması Komrat şehrine karşı tüm enerjimizi aldı götürdü.
Kaldığım tüm yerleri booking com dan seçtim. Kriterim merkezde olması, temizliğe verilen puan, hostel olacaksa mümkünse oda içinde banyo ve wc olması. Siz de konaklama için kendi bütçe ve zevkinize göre Moldova genelinde eminim güzel yerler bulabilirsiniz. İki arada bir derede kalırsanız yoruma yazın en azından kaldığım yerlerin adını vererek yardımcı olmaya çalışırım. Fikriniz olsun diye ödediğimiz rakamları da şuraya yazmış olayım.
Tren : Ülkede trenle ulaşım pek yaygın olmayabilir hatta belki şehirler arası yoktur. Ama Bükreş Kişinev arası tren var, ondan eminim. Belki o güzergahtaki şehirler faydalanıyordur. Fakat ben deneyimlemedim, görmedim, duymadım da.
Araba kiralama : Küçük bir yüzölçümü olan Moldova dümdüz de bir ülke, yolları da dümdüz ve gayet iyi durumda olduğu için araç kiralanabilir. Bizim Türkiye’ de alışık olduğumuzun dışında az araba var, kurallara uyuluyor, viraj dağ tepe yok, Kişinev dışında park sorunu yok. Yakıt fiyatları bizimkine yakın. Az zamanınız varsa, bütçenizi sarsmayacaksa bence düşünülmeli.
Lokal ulaşım : Başkent Kişinev’ den ülkenin her köşesine Marşrutka denilen bizim bildiğimiz adıyla minibüsler kalkıyor. Yapmanız gereken Central Gare’ yi bulmak o kadar. Bilet gişelerden satıldığı gibi şoförden de alınabiliyor. Yalnız Gagavuzya şehirlerine araçlar Sud Gare’ den kalkıyor bunu aman atlamayınız.
Şehir içinde ise otobüs ve tröleybüs var. Her ikisi de 6 MDL ve otobüsün içinde biletçiden (genelde oldukça yaşlı teyzeler ) alabilirsiniz. Daha yeni otobüslerde kredi kartı ile ödeme de gördük.
Hatta size şehriler arası yolculukları kaça yaptığımız da yazayım. ( mayıs 2025 )
Başkent, Moldova’nın açık ara en büyük ve en canlı şehri ve ana ulaşım merkezi Kİşinev’dir.
Şehrin kökenleri altı yüzyıl öncesine, 1420’ye dayansa da, Kişinev’in büyük kısmı II. Dünya Savaşı’nda ve 1940’ta meydana gelen trajik bir depremde yerle bir olmuş. 1950’lerden itibaren Sovyet tarzında yeniden inşa edilmiş ve hem merkez hem de dış mahalleler yüksek katlı binalarla dolmuş. Bununla birlikte, merkez şaşırtıcı derecede yeşil ve huzurlu. Kocaman parklar, yaşlı ağaçların adeta bir koruya çevirdiği geniş kaldırımlı caddeleri var. Birbirine paralel ve bloklar şeklinde, tam merkez cadde olan Stafen cel mare’ ye yakın kocaman sakin bir şehir. Tam orta yerinde de pazar yeri var, sanırım orası şehrin de kalbi.
Sovyet tarihine ve alışılmışın dışında yerlere biraz ilginiz varsa, kesinlikle zamanınıza değer bir şehir. Açıkcası ben eski Sovyetlerden kalan şehirleri, anıt ve binaları ziyaret etmeyi seviyorum. Kişinev beni bu yüzden hayal kırıklığına uğratmadı.
Bir harita yapmaya çalıştım ama umarım açılıyordur :) Aşağıda başlıklarda adı geçen önemli noktaların yerlerini haritada gösterdim.
https://maps.app.goo.gl/8pvTKxzS6rRrJyQq5
Şehirde görülecek yerler kısmen birbirine yakın denilebilir. Upuzun bir ana caddesi var. Adı da Stefan Del Mare. Bu isimde zafer takı, bina isimleri ve bir sürü şey göreceksiniz. Peki bu adam kim derseniz ucu bize dayanıyor. Şöyle ki; 1500 yıllarında Türk akınlarına karşı direnen bir halk kahramanı.
Zafer takı şehrin simgesi kabul ediliyor. Şehrin aynı zamanda merkezi ve gezmeye burdan başlamak en akıllıcası olur. 13 metre yükseklikte beyaz taştan yapılmış takın arkasında Stefan del Mare parkı ve Doğuş Katedrali var. Zafer takının yapılış amacı ise Rus imparatorluğunun 1830’da Osmanlılara karşı kazandığı zafermiş.
Moldova Ortodoks Kilisesi’nin ana katedrali olan Doğuş Katedralidir. İnşaat, Rusların 1830’da Osmanlılara karşı kazandığı zaferden kısa bir süre sonra başlamış. nasıl sevinmişlerse ne kadar çok şeyi zafere atfetmişler. Bir müddet ibadethane olmuş olsa da Sovyet yıllarında bir sergi merkezine dönüşmüş. Ancak şimdi tekrar aktif bir ibadethanedir.
Sovyet binalarından bazıları eskiden olduğu gibi kullanılmaya devam ediyor. Biri de Moldova Ulusal Opera ve Bale Tiyatrosu. Hatta kendi orkestrasını koruyan birkaç eski Sovyet operasından biriymiş.
Muhtemelen Avrupa’da operaya veya baleye gitmenin en ucuz yolu Kişinev’dedir Biz orada olduğumuz günlerde maalesef denk gelemedik. Üstelik birkaç tane tiyatro binası da gördük ama uymadı bir türlü.
Stefan cel Mare bulvarı boyunca yürüyüş yapmak Kişinev’de yapılacak en iyi şeylerden biridir ve en önemli hükümet binalarını görmenizi sağlar.
Etkileyicidirler ve Moldova’nın Avrupa’nın en fakir ülkelerinden biri olduğunu neredeyse unutursunuz. Özellikle Parlamento binasının karşısındaki Başkanlık Konutu’nu görürsünüz. Fakat kadın başkanın kendi apartman dairesinde oturduğu burayı kullanmadığını duymuştum.
Parlamento binası eskiden Komünist Parti’nin toplantı yeriymiş. Binaların çoğu tipik Sovyet tarzında olsa da, bazıları daha Avrupai bir görünüme sahip daha yeni eklemeleri var.
Merkezden sadece kısa bir yürüyüş mesafesinde, biraz huzur bulmak için mükemmel bir yer olan büyük bir göl var. Valea Morilor, 1950’lerde komünist partinin yerel gençlik örgütü tarafından inşa edilmiş. Artan kirlilik tüm balıkları öldürmüş. Sonra yeniden su tedarik edilerek canlandırılmış.
Parkta yürürken parkın girişinde binalarda hala küçük Sovyet mozaikleri görülebiliyor. Parka inerken Cascade merdivenlerinden inince hemen sağınıza doğru göl kenarından yürümeye başlarsanız bir tanıdığa rastlarsınız. Antoine Saint Exupery’in Küçük Prensi’nin minicik heykelini koymuşlar. O kadar minik ki görmeden yanından geçip gidebilirsiniz. Metal parmaklıkların üzerinde ve sadece işaret parmağım kadar büyüklükte:)
Bu yönde ilerlediğinizde güzel mekanlarda dinlenip bir şeyler yudumlayabilirsiniz. Gölün etrafında dolanmaya devam edip EXPO merkezi yönünü takip ederseniz bu kez tarihi bir kişiliğe rastlayacağınız noktaya ulaşacaksınız. Lenin’e !
Başkentte kalan son Lenin heykelidir. İlk olarak Hükümet Binası’nın önüne dikip, 1991’de sökülüp Expo Merkezi’nin bir köşesine taşımışlar. Onu bulmak zor olabilir ve maalesef insanlar artık hayat telaşesinden etrafında anıtmış, Leninmiş pek de ilgilenmiyor. Yine de sorun birilerine, bilebilirler ya da yüklediğim haritada işareti koydum ordan takip edebilirsiniz.
Lenin’e Karl Marx ve Georgi Dimitrov (Bulgaristan’ın ilk komünist lideri) katılmış ve topluluğa Şeref Duvarı adı verilmiştir. Görünüşe göre, üretildiği granit o kadar kaliteli ve cilalı ki üstünde güvercin pisliği durmayan bir heykeli ilk kez görüyorum.
Lenin kendi heykellerinin yapıldığını gördü mü merak ettim ama ben Lenin’in kendisini gördüm. Şaka yapmıyorum, mumyası Moskova’da Kızılmeydan’da mozale içinde sergileniyor. Hatta şuradan mumya hakkındaki tuhaf detaylarını anlattığım yazımı okuyabilirsiniz. Ağzınızın açık kalacağına garanti ederim.
Lenin’den bir başka dünyaca ünlü Rus’ a gelelim. Gezenti Puşkin’ e, ona neden gezenti diyorum biliyor musunuz çünkü adam Rusya’ nın geniş coğrafyasını bırakın bizim Erzurum’ da bile bir müddet bulunmuş. Onun da hikayesini anlattığım bir yazım var. İnanın insanı şoke eden bir hayat yaşamış okumak isterseniz şurada .
Puşkin 21 yaşındayken Rus Çarlık hükümeti tarafından Besarabya’nın başkentine sürgün edilmiş. Genç şair Eylül 1820’de Kişinev’e geldiğinde bu evde yaşamıştır.
Şu an resmi müze olan evde Puşkin’in Kişinev’deki dönemine ilişkin resimler, baskılar, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başından kalma dekoratif sanat eserleri, ve heykeller yer alıyor.
Puşkin’in yaşadığı evin dünyada yalnızca iki tanesinin korunduğu, bunlardan birinin de Kişinev’de bulunduğu belirtiliyor.
ADRES : Strada Anton Pann 19, Chișinău, Moldova
Pazar, şehrin ortasında birkaç blok kaplayan devasa bir yer. Kalabalık ve kaotik ancak burada her şeyi bulabilirsiniz. Yerel peynir veya bal denemek ve taze meyve sebze almak için harika bir yer. Bağrış çağrış yok, taze ve ucuz yiyecekler kalü beladan kalma elbiseler, ayakkabılar, şekerlemeler, oyuncaklar satılıyor ama olsun bence gezmesi çok keyifliydi.
Stefan cel Mare caddesindeki merkez parkın yakınında, daha çok turistlere yönelik bir başka küçük pazar daha var. Hediyelik eşyalar ve rozetler ve madeni paralar gibi Sovyet eşyaları satıyorlar.
1981 yılında inşa edilen sirk binası dünyada dördüncü, SSCB’de ise birinci sırada yerini almış. Sirkin ön yüzünde, heykelsi bir dekoratif kabartma, ziyaretçileri karşılayan palyaço ve akrobatın yer aldığı figürler var. Şu an kullanılmayan binayı “görmem gereken Sovyet binaları” listeme eklemiştim ama minibüsten görmekle yetindim.
Bir diğer gidemediğim bina da Kişinev’in en yüksek binası olan Romanita yani “Daisy” olarak bilinen bina. 70’lerin sonu ve 80’lerin başında sosyal konut olarak inşa edilmiş. Sosyalist bir deney olarak yapılan, 73 metre yüksekliğindeki kule gibi bina bugün hala bu aynı amaçla yani ev olarak kullanılıyor.
(*) Romanita, papatyanın Rumence karşılığıdır. Hadi yine iyiyiz Rumence bir kelime öğrendik.
22 metre yüksekliği olan, bir zamanlar Kişinev’ su dağıtımını kontrol eden bir su kulesi. Yukarıdan tüm şehir manzarası görülüyormuş. Dar merdivenleri ve öğrenci grubunun gürültüsünü düşününce yukarı çıkmaya yeltenmedik bile. İçeride ne var diye sorduk elbette. Moldova’nın eski su dağıtım sistemi hakkında bilgiler, matbaacılık sergisi ve geleneksel Moldova kıyafetleri, varmış. Ayrıca el dokuması halılar ve dönemin ilginç objeleri gibi şeyler sergileniyormuş.
Moldova Ulusal Tarih Müzesi’ni ziyaret etmek, Moldova hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler için idealdir. Giriş ücretliydi ve bizim çok vaktimiz yoktu fakat giriş katındaki kitapçı harikaydı. Elif Şafak’ ın neredeyse tüm kitapları vardı. Başka Türk yazar aradık ama bulamadık.
Havaalanından Kişinev’e giden yolun üzerinde iki tarafta simetrik olarak yaptıkları devasa apartmanlara Kişinev’ in kapıları diyorlar. “Şehir Kapısı” sadece 2 yılda, panel bloklardan inşa edilmiş. Sanki dışardan bakınca harap gibi dursa da içlerine girince binaların ne kdar sağlam olduğu farkediliyor. Bunlara girmedim de diğer Sovyet apartmanları öyleydi.
Hırsızlar, 1978 yılında yabancı ziyaretçileri etkilemek amacıyla açtıkları dört yıldızlı National Oteli’nin kablolarını, su tesisatını, pencerelerini ve mermer döşemelerini soymuş, otel bu vaziyette duruyor.
17 katlı otel binasının meğer mülkiyet sorunu varmış, o yüzden evsizlerin oteli şimdilik. Cephesi ise grafiti sanatçılarından oluşan bir grupça Ukrayna bayrağı renklerine boyamış. Onlara kızanlar gelmiş Rus bayrağı renklerine dönüştürmüş. 2024 Haziranından bu yana da yeni bir grup dış cepheyi Moldova bayrağının renkleriyle boyamış. İlginçti ama karşısındaki binanın cephesindeki heykeller daha güzeldi. Ülkenin yetiştirdiği ünlü bir sanatçının adı verilen sanat galerisinin dışındaki heykellere bayıldık.
Kişinev’in dış mahallelerinde sade ve etkileyici bir savaş anıtı bulunuyor. Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak, Kızıl Ordu’daki Moldovalı askerler Nazi Almanyasına karşı savaşmışlar. Herhangi bir Sovyet sonrası ülke gibi kayıplar büyük ve Büyük Vatanseverlik Savaşı’nda yaklaşık 200.000 Moldovalı ölmüş.
Ordu müzesinde Büyük Vatanseverlik Savaşı ve Sovyet baskısı hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Bahçedeki Sovyet savaş uçakları ve uçaklarının sergisi ücretsiz. İçeride Moldova’daki Stalin rejiminin dehşetleri hakkında daha fazla bilgi bulunuyor.
Stalin rejiminin dehşeti Moldova’da özellikle sertti. Moldovalılar, Kazakistan’a sürgün edilen ve ancak Stalin’in ölümünden sonra geri dönmelerine izin verilen etnik gruplardan biriydi.
Yetkililer, yaklaşık 46.000 Moldovalıyı sınır dışı etti ve uzun yolculuğu atlatanları Gulag kamplarında zorunlu çalışmaya zorladı. Tarihçiler, Moldova nüfusunun %12’sinin sınır dışılar sonucu öldüğüne inanıyor.
Bunlar yetmezmiş gibi Stalin, 1946’daki Sovyet kıtlığı sırasında Moldova’ya daha az yardım gönderdiği için yaklaşık 123.000 Moldovalı açlıktan öldü. Bu sayı Sovyetler Birliği’ndeki diğer yerlerden beş kat daha fazla.
Tren garının hemen karşısında işte onları anmak için bir anıt var.
Savaşları, Sovyetleri bir kenara bırakıp Moldova’ nın asıl alameti farikası olan şaraplarına bir geçiş yapalım mı? Biraz havamız değişsin.
Moldova çok iyi şarapların yapıldığı bir bölge. Bir zamanlar Sovyetler Birliği’ndeki şarabın %90’ına kadarını üretirmiş. Ülkede birçok üzüm bağı ve şarap imalathanesi var ama en iyi bilineni Cricova. Kişinev’ e yaklaşık 15 km mesafede olması ve belediye otobüsüyle gidilmesi sebebiyle tercihimiz oldu. Ama birkaç sebebi daha var. Burası 15.yüzyıldan kalma resmen yeraltı şarap krallığı, dünyanın en büyük ikinci şarap mahzeni Cricova. Birinci ise aşağıda bahsedeceğim yine Moldova’da olan Milisti Mici şarap mahzeni.
Rusya’nın uyguladığı şarap ambargosu nedeniyle en büyük pazarlarını kaybetmiş olsalar da, hatırı sayılır bir ihracat kapasitesini halen sürdürüyorlar.
İçerde numaralandırdıkları kiralık ve sahipli kasalar var. Politikacılar, sanatçılar, zenginler, büyük restoranlar burada şaraplarını tutuyorlar. Banka kasası gibi bir şey anlayacağınız. Torunlarına miras için alanlar varmış.
Şarap bilgim pek yoktur o yüzden can kulağıyla dinledim ama aklımda kalanlardan biri imalat aşamasında şarabın içindeki köpükler kalitesini gösterdiğiydi. Kaliteli şarabın köpüğü 24 saat boyunca dibinden yukarı doğru çıkarmış.
Dinledim dedim çünkü burayı öyle kafanıza göre gezemezsiniz. İçeriye elektrikli golf arabası benzeri araçla gruplar halinde alıyorlar. İngilizce, Rusça ve Türkçe rehberlik hizmeti vardı. Bizim Mayıs ayında gittiğimizden çok turist yoktu. Siz yine de kontrol edin.
İlk girdiğimiz yer ahşap dev fıçıların olduğu bölümdü. Ordan 100 metre derindeki köpüklü şarap bölümüne gittik. Ters çevrili duran şarap şişelerinin sadece 6 görevli tarafından her gün 45 derece açıyla çevrildiği bilgisi şaşırtıcıydı. Çalışan kadınların her gün yaklaşık 3000 şişe şarap çevirmesi şok ediciydi. Şarapların renklerini kontrol eden görevliler vardı ki bence işleri çok zordu. Işığa tutup kabarcık var mı diye tek tek şişelere bakıyorlardı. İnşallah maaşları tatmin edicidir.
Oradan da kiralık kasaların olduğu yere geçecektik ki ahh canım Yuri Gagarin köşesinin önünde durduk. Uzaya ilk giden insan olan Gagarin buraya girmiş ve 2 gün sonra buradan çıkmış. O soğukta o kadar derinde ne yaptı, daha önemlisi neden böyle bir şey yaptı bilinmiyor. El yazısıyla bi mektup ve fotoğrafı koyularak bu kaçış, kayboluş hikayesi anlatılıyor.
Ordan kısa bir tanıtım filmin gösterildiği sinema salonuna geçtik. Evet doğru okudunuz sinema salonu vardı. Burada ziyaretçilere birer kadeh şarap ikram ettiler. Oldukça güzel bir tadı vardı.
Kiralık kasaların olduğu kısımda ise iki Türk ismi gördük, Mete Bora ve Günsel Family. Mahzen resmen karınca yuvası gibi ve her bir sokağın ismi var. O kısımdan çıkınca mahzene uğramış ve şarap almış ünlülerin duvardaki haritasını inceledik. Birçok dünya liderinin burada şarapları yıllanmaktaymış, Vladimir Putin, Angela Merkel, John Kerry, Aleksandr Lukaşenko, Monako Prensi Albert gibi… Sanat dünyasından Lara Fabian, Goran Bregoviç’in kiralık kasasında şarapları varmış. Haritaya dikkatli bakınız belki bir tanıdığa rastlarsınız.
Mahzende sinema ve şarap kasaları dışında ayrıca kilise, yüksek statülü misafirlerin ağırlandığı bir salon, Avrupa salonu, Denizaltı odası adında salonlar da var. Pek tabii çıkarken de ufak bir mağazaya uğrayabilirisiniz. Havalimanında aynı fiyattı aklınızda olsun.
Kişinev’in merkezinden 2 numaralı otobüse binmelisiniz. Yolculuk yaklaşık 30 dakika sürer. Otobüste ineceğiniz yeri size biletçiler seve seve gösterirler. Azıcık da tabelaları takip edip yürürseniz tamamdır. Giriş ücreti : 250 MDL Biz tadımsız tur aldık. Birer kadeh ikram edildi sadece.
Mahzenin içinde çektiğim videoları derleyip youtube hesabımda paylaştım. Şuradan izleyebilirsiniz.
Bir diğer mahzen ise Milestii Mici şarap mahzenleri. Burası Kişinev’e yine yakın 200 km boyunca uzan bir başka mahzen. İki milyondan fazla şişesiyle dünyanın en büyük şarap koleksiyonu ve Guinness Dünya Rekorlarına girmiş. Biz gezmek için Cricovayı seçtik tercih sizin. Burası da önceden rezervasyon istiyor bilginize.
Răut Nehri üzerindeki uzak, kayalık bir sırtta yer alan açık hava Orheiul Vechi Manastırı kompleksi, 2000 yaşlarında. Daçya kabileleri, Moğol ve Tatar istilalarına, Osmanlı ve modern döneme kadar uzanan kalıntılar var. Surlar, hamamlar, mağaralar ve hatta cami kalıntısı içerir. En etkileyici yeri, kıvrılan nehre bakan bir uçurumun içine inşa edilmiş Mağara Manastırı.
Mağara manastırı oldukça küçük, bir sunak ve birkaç eski freskten oluşuyor. Mağara manastırının adı “Peştera” imiş. Aslına bakarsanız bölgede 300 tane mağara olduğu biliniyor. Kimisi doğal oluşum bazıları da elle oyularak yapılan türden. Gezilen bu Peştera manastırı 12. ya da 15. yüzyıldan kaldığı görüşünde tarihçiler tartışıyorlarmış. Ancak manastırın kesin varlığı 1821 yılında doğrulanmıştır.
Yakın zamanda restore edilen manastıra iniş dar, karanlık ve serin bir tünelden yapılıyor. Kilisenin girişinde büyük bir taş kapı bulunmaktadır.Manastırda sürekli olarak Keşiş Efim ikamet etmektedir. Sürekli orada yaşıyormuş ve tahmin edersiniz basit bir yaşam sürüyor. İKİ siyah elbise, az yemek, internetsiz, modern hayattan uzak bir yaşam onunki. Özenle işlenmiş ahşap bir sunak, çok sayıda ikona, haç, mağaranın soğuk ve nemli zeminine dokunmuş halılar ve bir avize var; ancak içeride hiçbir cereyan yok.
Kilisedeki ışık, uzun şamdanların üzerine konulmuş uzun, yanan mumlardan geliyor. Keşişin çok sayıda yanan mumla dua ettiği bir masa vardı. Kendisi içeri girip gezdiğimiz süre boyunca masa başında uyukluyordu. Konuşmak isterdim ama mümkün olmadı. Kıyamadık uyandırmaya, zaten pek de konuşmazmış. Keşişin uyuduğu taş yeri gördük.
Kilise bir tepede ve aşağıda vadide bir cami kalıntısı da varmış. Kalıntı dediysem sadece bir duvar parçasından birkaç taş. Ortaçağ Camisi ve Kervansarayının 1350-1365 yılları arasında Moğol egemenliği sırasında inşa edildiği biliniyor. Bir hamam kalıntısı da var. Burada görülecekler bu kalıntıların dünyanın Doğu’dan Batı’ya doğru hareketi gibi bir şey olduğunu düşündüm. Tatar Altın Orda, İslam dönemi ve Hristiyanlar insanların bu bölgede nasıl yaşadığını anlatan çok çeşitli eserler bırakmışlar.
Bence Moldova’ da görülmesi gereken en önemli ve en güzel yer burası, net! Ülkenin buranın tanıtımını iyi yapamadığını düşünüyorum. Kireçtaşı uçurum duvarındaki çok sayıda mağaranın bulunduğu, eşsiz ve olağanüstü güzellikteki manzara bile oraya gitmek için yeterli bir sebep. Videosunu isterseniz şuradan izleyebilirsiniz.
Giriş ücreti: 20 MDL ama içimizde boşuna verdiğimiz gibi bir his var. Çünkü biz oradaki müzeye filan girmedik ve orası bir manastır yani dini yapıya girerken neden para verilsin ki.
Buraya kadar anlattığım yerler Kişinev ve yakınındaki yerlerdi. Bir diğer yazımda da Gagavuzya Komrat şehri ve Transdinyester’in Bender ve Tiraspol şehirlerini anlatacağım.
Umarım yazım hoşunuza gitmiştir ve faydasını görürsünüz.
Siteme abone olursanız, ben yeni yazı yazdığımda size bir e-mail ile haber gönderirim.
Sevgi ve saygılarımla…
Youtube : http://www.youtube.com/@pustoodunya
instagram : https://www.instagram.com/pustoodunya
Rusya’ ya gitmeden önce bilmeniz gerekenler
Transdinyester: Avrupa’nın Gizli Ülkesiyle Tanışın
Komrat Gezi Rehberi, Gagavuzya
Romanya’ ya gitmeden önce bilmeniz gerekenler
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.