Ölmek için gidilen şehir Varanasi diye başlık attım ama aklınızdan geçeni tahmin edebiliyorum; hiç öyle şey olur mu?
Hindistan hakkında duyduklarınız, anlatılan ne kadar absürt hikaye varsa inanın yüzde sekseni doğru demekle başlayayım. Evet yemekler çok hijyenik koşullarda yapılmıyor, sokaklar pis olabilir, kalabalıktır, sürekli korna sesi duyarsınız. İnsanlar yüzünüze bakarken başını sağa sola sallar ve ne o sizi anlar ne siz onu. Yalınayak gezene de rastlarsınız, son model arabayla gezene de, kadınlar rengarenk elbiseleriyle göbek açıkta geerken müthiş görünürler. Bir yandan da yerde yatıp kalkan Hint fakirleri de vardır. İnekler, filler, maymunlar derken gözünüzün önüne kocaman bir ülke, kültür hemen geliyordur diye tahmin ediyorum.
Bugün ise size anlatacaklarım belki de ilk kez duyacağınız şeyler olacak. Konu evet sevimsiz ucunda ölüm var ama şu garip hayatlarımızın tek gerçeği de bu.
Eğer bir Hinduysanız yaşamınızda bir kez olsun Varanasi’ye gitmek sizin için çok çok önemli. Ahh bir de orda ölürseniz hadi iyisiniz, yaşadınız ! Bu “YAŞADINIZ ” kelimesini mecazi anlamda kullanmadım. Aşağıda detaylarını okuyacaksınız.
Hindistan benim gözümde ülke filan değil, ayrı bir gezegen ve gelmiş bizim dünyamıza yapışmış kalmış.
200 yıl kadar İngilizlerin sömürgesi olsalar da hiç değişmemişler. Sadece kalabalıklaşmışlar, kalabalıklaşmışlar ve kalabalıklaşmışlar. Hatta söylenene göre Çin’i sollamışlar ama tam bir nüfus sayımı yapılamıyor. O derece…
Okuma yazma oranı çok düşük, üniversite bitiren sayısı nüfusa göre çok çok az, kadınlar birçok bölgesinde neredeyse bir hiç. Raporlara göre 650 milyon insanın evinde tuvalet yok. Peki nereye yapıyorlar? Doğru tahmin ettiniz, sokaklara! Fakat diğer yandan teknolojide gayet iyiler. Uzay çalışmalarında dünya devleri ile yarıştalar. Mars’a uydu gönderdiler, ay yüzeyine araç indirdiler. Hatta NASA çalışanlarının %36’sı, ABD‘deki doktorların %38’i Hintlilerden oluşuyor. Kısaca tezatlar ülkesi Hindistan.
Koskoca ülke tam bir cümbüş alanı, ne yana bakacağınızı bilemediğiniz bir alem burası.
Bu koca ülkenin büyük çoğunluğunu Hindular oluşturuyor. Brahman, Vişnu, Şiva, Ganeşa gibi büyük tanrıları olduğu gibi yüzlerce hatta binlerce tanrıları olduğu biliniyor.
“Sanılanın aksine ineğe tapmıyorlar sadece kutsal olduğuna inanıyorlar. Haliyle kutsal olduğu için yemiyorlar.“
Reenkarnasyon yani bu dünyaya tekrar tekrar geleceklerini düşündükleri bir inanışa sahipler. Bir ruh olgunlaşana kadar tekrar tekrar dünyaya geleceğinden mümkün olduğu kadar iyi olmaya gayret etmeleri gerekiyor. Fakat eğer Varanasi’de ölür, yakılırlarsa ve külleri kutsal Ganj nehrine atılırsa reenkarnasyondan kurtulup Brahman ile birleşeceklerine inanıyorlar. Ruhlarının sonsuz kurtuluşa ereceğini düşünüyorlar.
Bu yüzdendir ki hayatlarının son dönemlerine geldiğini düşünen yaşlılar evlerini yurtlarını bırakıp bu şehre ölmeye geliyorlar. Nehir kenarında, daracık sokaklarda yerlerde yatan onbinlercesi var. İnsan ne diyeceğini bilemiyor ama bu şaşkınlık bir gün sürüyor sonra kanıksıyor ve saygı duymaya başlıyorsunuz. En azından bende öyle oldu.
Ganj nehri popüler bir efsanevi inanca göre başlangıçta cennette akan bir nehir iken tanrılar tarafından dünyaya indirilmiştir. Bu yüzden de dünyada ki tüm Hindular bu nehre ömürlerinde bir kez olsun girmek için yanıp tutuşuyorlar. Suyunu içmenin önemi de çok büyük, girip yıkanmanın da. Kanalizasyon atığının, fabrikaların zehirli atıklarının bu nehre atıldığını da biliyoruz. Fakat burada yani Varanasi’de inanç bu gerçeği yeniyor. Her bir Hintli evet su pis ama o kutsal bize bir zararı olmaz diyor. 5000 yıllık bir inanış ve binlerce yıldan beri Varanasi buna ev sahipliği yapıyorken nehir gözgöre pislense de yapacak pek bir şey yok gibi.
Küller yıllar yıllar boyu atılmaya devam edecek gibi görünüyor ancak herkes yakılmıyor.
Madem yakılmıyorlarsa onlar ölünce ne yapılıyor derseniz, sıkı durun; onlar ayaklarına taş bağlanıp Ganja öylece salınıveriyorlar. Ayrıca şehirde ölen hayvanlar da nehre atılıyor. Hafiften konu farklı boyutlara girmeye başladı tahmin ediyorum. Biraz tiksinme ve şaşırma arasına geldiysek şimdi ölü yakma ritüelinden bahsetmeye başlıyorum.
Ölü yakımı tam bir seramoni. Amaç ise ölünün ruhunun öteki dünyaya iyi uğurlanması.
Bu işlemde ölen kişinin oğlu başroldedir eğer oğlu yoksa aileden bir erkek seçilir. Şayet kimsesi yoksa ölü yakıcılar bu hizmeti üstlenir. Varanasi’ de bu bir sektördür. Ölüyü evinden taşıyan, ağıt yakan, süsleyen gerekirse yakma ritüelini yapan ekipler vardır.
Oğul önce saçlarını arkada sadece bir tutam kalacak şekilde sıfıra vurdurur. Ganj nehrine girer ve böylece günahlarından arınır. Beyaz elbiseleri giymelidir çünkü ölünün ruhu göğe yükselirken kalabalıkta yakınını kolayca ayırt edebilecektir. Bu arada kesilen saçların Ganja atıldığını tahmin etmiş olmalısınız.
Diğer yandan sedye üstünde cinsine göre renkli, çiçekli, sade beze sarılan ölü odunların yanına taşınır. Aynı bizdeki gibi birkaç kişi tarafından omuzlar üstünde taşınır ancak yüzü açıkta beden tüm hatları ile görünür yani bir tabutta değil açıkta olurlar.
Ardından ölü istif edilmiş sandal ağacının üstüne konulur. Sandal ağacı olmasının sebebi de yanan etin kokusunu bastırmasıdır. Tabii bu işlem zenginseniz yoksa yakma işlemi özel fırınlarda yapılıyor. Bu yüzden ölmeyi beklemek için gelen insanlar şehrin her yerinde dilenip odun parası toplamaya çalışıyorlar.
Ölü hazır halde bekleyen ağaç dallarının üstüne konmadan önce Ganja son kez sokulup çıkarılır.
Oğul elindeki çalı parçalarına ateşten bir kıvılcım alarak gelir. Ölünün etrafında 3 kez döndürür ve elindeki bu çalıyı ölü yakıcılara verir. Bu esnada kokuyu en aza indirmek için baharat ve sandal ağacı tozu atılmaya ara ara devam edilir. Yeri gelmişken söyleyeyim öyle çok abartıldığı gibi koku yok, kokan duman ve ağaç kokusu.
Arada ateşin harlanması için bizdeki sanayağ kalıpları vardır ya ona benzer bir yağ atılır. Böylece ateş coşar ama beden yavaş yavaş yanmaya devam eder.
Yakım 300 kg odun ile yaklaşık 3 saat sürüyormuş dostlar. Ne kadar acı aslında bakarsanız. İnsan sevdiği kişiyi üç saat boyunca izlemek zorunda, müthiş zor olmalı. Neyse ben duygusala baplamadan devam edeyim.
Her beden aynı seramoni ile yakılsa da farklı şekillerde yanma oluyor. Örneğin kadınlarda kalça, erkeklerde göğüs kemikleri en son yananlar. Unutmadan yakmaya da ağızdan başlanıyor. Buna sebep olarak insanın en büyük günahlarının ağızdan yaptığını düşünmeleri olarak açıklıyorlar.
Bütün bu yakım sonrası eğer tam olarak küle dönmemişse öylece yandığı kadar da Ganja atıldıkları görülüyor, görülüyormuş.
Ölülerin yakıldığı Ghatlarda etraf ölülerle dolu, her köşede alevler, dumanlar yükseliyor ve takdir edersiniz ki ortalık cehennem gibi görünüyor. Ancak onlar için bu cennete gidiş yolu, garip değil mi?
Bu yakma olayında kadınlar bulunamıyorlar. Acılarını ifade edebilecekleri düşünülüyor. Zaten ölüyü yakmakla görevli oğul ve ritüele katılan yakınların ağlaması da yasak.
Diyelim ki ölü yakıldı sonra olay bitti mi, elbette hayır. Küller nehre savrulduktan sonra ölünün yakınları 12 gün boyunca oruç tutarak toprak üstünde yatıyorlar. Birine dokunmak, saç sakal kesmek, yıkanmak yasak.
Bu süreç bitince normal hayata dönülüyor.
Binlerce yıldır, her gün, 24 saat hiç durmadan Varanasi’ de süren bu ölü yakma işlemi insanın kanını dondursa da izlemesi çok değişik bir tecrübeydi. İlk gördüğümde biraz şaşırsam da ilerideki günlerde kanıksamıştım.
Belki bütün dünyaya garip gelebilir ama bu onlar için muhteşem bir son. Onlar ölülerini neredeyse sevinerek Ganj bizim annemiz ve bizden daha iyi bakacak ona diyerek gönderiyorlar.
Gezmeyi seven, meraklı, farklı kültürleri tanımak yaşamak isteyenler için Hindistan’ ı ve özellikle Varanasi’ yi şiddetle öneririm.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Youtube : pustoodunya
Instagram : pustoodunya
Belki şu video biraz olsun Varanasi hakkında bilgi verir
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
2 Comments
Merhaba. Öyle güzel anlamışsınız ki.Kendimi tekrar Hindistan da hissettim.Sartlari uygun olanların,gidip,görüp yaşaması gereken farklı bir ulke..Hele gece yapılan töreni,Ganj üzerinde,tekneden izlemek,tamamen rüya gibi, bir deneyim.
Ne derler bilirsiniz Hindistan’ ı görmeyenler dünyayı gördüm demesin