
Mısır’ın kadim başkenti Kahire, tarih ve kültürün buluştuğu, büyülü bir şehir. Bir yanda binlerce yıllık piramitlerin sessiz ihtişamı, diğer yanda sokakların kaotik canlılığı…
Biz, Kahire’deki ikinci günümüzde, Giza’daki o meşhur piramit gezisinin yorgunluğunu üzerimizden atmaya çalışıyorduk. Ama günün planı hazırdı: Giza’dan farklı bir nekropol bölgesine, Dashur’a gitmek. Size alternatif bir piramit gezisi vadediyorum. Yok yok, bu bildiğiniz Giza piramitleri değil; bu Kırmızı Piramit!
Bu yazıda, Kahire’nin az bilinenlerini, kendi maceramızı ve sizi şaşırtacak ince detayları okuyacaksınız.
Kahire’de gezilecek yerler listesi uzundur: Giza, Sakkara, Kahire Müzesi, çarşılar, camiler, Nil kenarı… Herkes zaten Giza’ya gidecek, Nil’de gezecek, müze olmazsa olmazınız. O yüzden ben, kendi hikayenizi yazmanız için size anılarımı aktarmayı uygun gördüm.
Sabah kahvaltısından sonra gruptan farklı istekler çıktı: Bir kısmımız şehri yani İslami Kahireyi gezmek, oralarda halka karışmak istiyordu. Bir kısmımız da piramitin içine girme niyetinde idi. Bu yüzden de onlar yollarına, biz yolumuza dedik ve ayrıldık. ( bu gezide aynı işyerinde çalışan birkaç arkadaş beraberiz ) Buluşma saatini akşam üzeri 18.00 ve buluşma yerini de Al- Hasan camisi olarak belirledik. yüzden ayrılma kararı aldık.
Müzeye otelimizden taksiyle yola çıktık. Taksici, yine bizi Kahire turu attırmak isteyen ya da anlamayan ayaklarına yattı. Pembe bina, düz git, sağ dön diye tarif etmek zorunda kaldık. İçinden kimbilir nasıl gülüyordu. Mısır’da taksiciler ise korkunç zor!
Taksiden indiğimiz yerde bir adam yanımıza gelip, “Nereye gidiyorsunuz? Bugün bayram,bilmiyor musunuz müze kapalı!” dedi. Tüh biz bunu nasıl atladık diye birbirimize bakınca, adam fırsatı hemen yakaladı. “En iyisi siz gelin benim dükkanımı gezin!” dedi. Neyse ki durumu hemen çaktık göz göre göre kandırmaya çalışıyorlardı. Daha sonra bize çok güleceğimiz bir anı oldu. Çünkü koca turist otobüsleri yanaşıyordu, müze tam karşımızdaydı! Biz bakıyoruz yine de tüh tüh kapaılıymış, diyoruz. Oysa müze neden bayram diye kapansın ki?
Nihayet Kahire Müzesi’nin içindeydik. Tabii birçok esere sadece bakıp geçiyorduk ama Tutankamun’un altın başlığı önünde heyecanlanmıştık. Mumyaların içinde durduğu sandıklar, takılar, eşyalar, yataklar… Büyük bir müze; her eserin önünde durmaya kalksak bir günde bitmez. O eserlerin nasıl olmuştu da hiç bozulmadan kaldığını düşündük. Kendimizce kum sayesinde üzerlerinin örtüldüğünü ve yıpranmadan günümüze ulaştığını düşündük.
Müze Bilgisi: Benim gittiğim müze daha sonra yenilendi. Muhteşemdi, şimdi daha da güzel olmuş diyorlar. (Sanırım bu yenileme, Mısır’ın beni yeniden çağırdığının bir işareti!)
Açılış/Kapanış: Her gün 9:00 – 17:00. Yetişkin Giriş Ücreti: Yaklaşık EGP 450.
Bir başka yazımda Kahire’de gezilmesi gereken yerleri anlattım. Şuradan ulaşabilirsiniz.
Günün başında yaptığımız plan işliyordu. Müze gezisi bitti ve artık iş 120 km uzaktaki diğer piramit bölgesine, Dashur’a, bizi götürecek taksiyi bulmaya kalmıştı. Çok ender rastlayabileceğiniz, altı kişilik, salon salomanje bir taksiye attık kendimizi.
Kahire dışına çıktığımızı fark etmemek mümkün değildi. Yol boyu küçük köylerden geçiyorduk. Kadınların kafalarının üstünde koca çuvalları taşımasına, eşek, deve ve at dolu pis sokaklara şaşıyorduk.

Kahire’den yaklaşık 120 km gelmiştik ve nihayet karşımızda Kırmızı Piramit (Red Pyramid) duruyordu.
İyi ama hiç kimseler yoktu! Ne turist otobüsü, ne gişe… Hatta canlı bir varlık bile yok gibiydi. Madem buraya kadar geldik, içine girelim dedik. Önümüzde bizi bekleyen piramitin ortasına denk gelen bir yüksekliğe ulaşmak için en az 150 basamak vardı.
Kapıdaki görevli, garip bir ifadeyle salak salak gülüyor, elindeki banknotu gösterip para istiyor ve sürekli “No foto!” diyordu. Neyse ki içeriden çıkmakta olan iki turist görünce, içine girilebileceğine emin olduk. Adam resmen esrar içmiş gibiydi.
Dashur Giriş Bilgisi: Giza’daki kalabalığın aksine burada huzur bulabilirsiniz.
Açılış/Kapanış: 08:00 – 17:00 arası ( mevsime göre değişebilir )
Yetişkin Giriş Ücreti: EGP 200 öğrenci 100
Nefes nefese kalmış turistlerden sonra biz de başladık inmeye. Fakat merdivenler çok dik ve çok dardı. Tavan eğilmiş olmamıza rağmen gittikçe alçalıyordu. Tahta merdivenler sallanıyor, bizim başımız dönüyordu. Işıklandırma da zayıflamıştı ama yolu yarılamıştık, geri dönemezdik. Bizi neyin beklediğini çok merak etmiştik.
Dünyanın bilinen ilk yumuşak kenarlı piramidindeydik. Üstündeki onca taşı taşıyan bir küçük odanın tavanındaki gizem bizi şaşırtmıştı. Burası ilk odaydı ve tavanı oluşturan basamaklar sistemi, arkeologların hâlâ içinden çıkamadığı bir mühendislik harikasıydı.
İnsan o tonlarca taşın altında olduğunu düşünmeye başlayınca hafif bir baş dönmesi ve ter basması kaçınılmaz oluyor.
Bu odadan sonra merdivenlerle ikinci bir odaya, oradan kısa bir yol ve üçüncü odaya geçtik. Son odacıkta bizde film koptu. Çünkü içerideki oksijen iyice azalmış, nefes almakta zorlanmaya başlamıştık. Tek düşüncemiz oradan bir an önce çıkmak olmuştu.
Bizden başka kimsenin olmadığını fark ettik ama umursamadan fotoğraf çekmeye devam ettik. Fakat çok fazla dayanamadık; azalan oksijenin verdiği bitkinlik başlamıştı. Sırtımızdaki çantaların ağırlığı da eklenince merdivenleri çıkmak ölümdü.
Birinin içeri girişi gösterdiği videosunu bulup linki koydum. Fikir vermesi açısından izlenebilir. şurada
Kapının ağzında aynı garip ifadeyle bize bakan Mısırlı, günde bilmem kaç kez inip çıktığından bahsediyordu. Bizse her birimiz ayrı bir köşeye kendimizi atmıştık. İmdada yetişen nane şekerleri bir nebze canlandırdı. Kahire’ye sağlam dönmek istiyorduk!
Bu yorgunluk, Bent Piramit’e giriş planınızı etkiledi. Dashur bölgesi içinde yer alan Bent Piramit‘ine uzaktan bakmakla yetindik.
Piramit macerasından sonra şehre döndük. O kadar yorulmuştuk ki, otele mi dönsek, yürüsek mi derken, yemek yemek için Khan El-Halil Çarşısı’na gittik.
Bizdeki Kapalı Çarşı’nın bir benzeri burası. Bir güzel gezdik, hatta bir dükkanda Türk lirası ile bile alışveriş yaptık. Ellerimiz kollarımız doldu, yine kandırdılar ya da biz kapılmıştık! Sıkı pazarlık yapmış olduğumuzu düşünerek acayip mutluyduk.
Çarşının içinde yürümek çok zordu çünkü nasıl oluyorsa tüm esnaf Türk olduğumuzu anlıyor, “Hasan Şaş, yavaş yavaş!” diye sesleniyordu. Bu durum öyle sıkıcı bir hal alıyor ki, Türk olduğunuzu saklamak zorunda kalıyorsunuz.
Çarşı içinde en sevdiğim yer, 200 yaşını geçmiş, El Fishawy denilen kafe oldu. Dekoru ve yiyecek-içecekleri süperdi. 24 saat hizmet veren bu mekâna gideceklerin mutlaka uğramasını salık veririm.
Akşamı ettik ve yolumuzun üstündeki bir kahvehanede oturup çay içmeye karar verdik. Başta korkunç bir yer gibi geldi ama sonra orada birkaç saat oturduk. Her köşede, yaşlı genç herkeste nargile vardı. Uzaktan bile pis olduğu görülen bir çay ocağı, ahşap süslemeli iskemleler, bakır tepsiler…
Gezgin Uyarısı: Kahire nargile içenler için cennettir. Çay içecekseniz şayet, aman ha Lipton var mı diye sorun! Yoksa size pis bir bardakta, süzgeçten geçirmeden, çok şekerli, içine nane yaprağı atılmış bir çay getirirler mazallah. Biz bardakları mutfağın arkasına geçip kendimiz yıkamasaydık çay da içmezdik.
Derken yan masadaki Kahirelilerin domino oyununa merak sardık. Oyunun tarifinden sonra küçük bir turnuva yaptık. Kazanana domino takımı almak kaydıyla. Gece keyifli geçiyordu.
İnternetten tanıştığımız birkaç kız ile buluşuldu, sanırım kalabalık bir grup beklemiyorlardı ki, “dersimiz var, geç oldu” diyerek kaçtılar. Zaten biz de epey yorulmuştuk, oturunca daha bir hissediliyordu. Ama bir güne de çok şey sığdırmıştık.
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Dİğer yazılarım da hoşunuza gidebilir
Piramitlerin gizemlerini okumak isterseniz burada
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
1 Comment
ve ondan sonra firevunun laneti hala bacaklarım sızlıyor