Balkanlar’ın kalbinde yer alan Tiran, tarih, kültür ve modern cazibenin eşsiz bir karışımını sunarak seyahat tutkunları, kültür gezginleri ve yalnız gezginler için ilgi çekici bir destinasyon haline geliyor. Peki Tiran ziyaret etmeye değer mi? Bu arada, daha önce hiç gitmemiş olan birçok kişi, hayır diye düşünüyor! İşte, herkese yanıldığını kanıtlamak istiyorum! Bu canlı başkenti keşfedelim ve neden seyahat listenizde olması gerektiğini öğrenelim.
Arnavutluk’taki ilk durağımız başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri olan Tiran olacak. Çoğu Türk turist vizesiz ve ucuz olması nedeniyle şehirde pek gezmeden Karadağ’ın muhteşem şehirlerine geçerler.
Öyle ya da böyle yolunuz düştüyse işte size görmeniz gerekenlerin listesi geliyor. Ülkenin tek uluslararası havalimanı Nena Teresa’ dan merkeze nasıl gideceksiniz anlatmaya ordan başlayayım en iyisi. Sonra tek tek şehirde görmeniz gerekenleri listeleyeceğim.
Nena Teresa havalimanından merkeze ulaşım: Arabayla 30 dakikada gidebileceğiniz yolu en uygun fiyata servis araçlarıyla yaparsınız. İskender Bey meydanına kadar giden Rinas Ekspres adlı otobüs, sabah 8’den akşam 11’e kadar saat başı kalkar. Ücreti de 300 Lek. Taksi kullanmak isterseniz de 20-25 USD civarı tutar. Araç kiralamak isterseniz havalimanında birkaç global firma olduğu gibi ülkenin kendi işletmeleri de mevcuttur. Kullanmadığım için öneri yapamıyorum maalesef.
Tiran’daki Uluslararası Havaalanı’ndan Merkez Hastanesi’ne kadar her yer “Nënë Tereza” (Rahibe Teresa) adını taşıyor. Ayrıca Arnavutluk, Kosova ve Kuzey Makedonya’da her yerde heykeli bulunmaktadır. Dünya onu Kalkütalı Rahibe (Azize)Teresa olarak biliyor. Asıl adı Gonca Boyacı’ dır ve Arnavut kökenlidir. Gözlerine soka soka her yere ismini vermeleri iyi olmuş. Makedonya’ya da gittiğinizde Üsküp’teki evini müze olarak görürseniz şaşırmayın. Olaylar çok karışık ben hiç o topa girmem.
Şehir manzarasının büyük kısmını Komünist Rejim döneminde inşa edilen binalar kaplıyor. Fakat bolca beton arasında yaklaşık yirmi yıldır binalar rengarenk boyanıyor. Kente ziyarete gelenlerin ilk şaşırdığı şey aslında bu renkli binalar oluyor. Ben buna “renkli devrim” diyorum. Şehre modern bir hava katarken, aynı zamanda komünist dönemin mirasıyla ilginç bir tezat oluşturuyorlar. Zaten şehrin yerlileri tam da bu sebeple rengarenk boyamaya başladıklarını söylediler.
Bir zamanlar Enver Hoca’nın heykelinin olduğu kaide boş dururken, hemen yanıbaşına modern heykel sanatının eserini sergilemeleri gibi göndermeler ise şahane. Modernleşeceğiz diye devasa gökdelenleri dikmeleri ise sevimsiz bir detay.
Tiran, yürüyerek dolaşmak en güzeli. Biz her yere yürüyerek gittik. Toplu taşıma hem uygun fiyatlı hem de güvenilirdir; otobüsler ve minibüsler şehrin çeşitli bölgelerine hizmet verir. Biletler doğrudan şoförden alınabilir. Taksiler yaygın olarak bulunur ve fiyatları makuldür.
Gelin şimdi iki günde gezebileceğiniz Tiran görülecek yerler listesine başlayalım. Elbette eksiklerim de olacaktır. Önerileriniz varsa yorumlara yazarsanız eklemeler yaparım.
Şehrin tam merkezinde, Tiran’ın birçok önemli turistik noktasıyla çevrili İskender Bey Meydanı’nı bulacaksınız. Bu meydan şehri gezmek için başlangıç noktası. Gündüzleri biraz boş olabilir, ancak akşamları birçok insan burada buluşur. Özellikle bayramlarda cıvıl cıvıl bir meydana dönüşür. Diktatör Enver Hoca döneminde meydan çıplak bir beton deniziydi. Tam da o günlere inat bayram namazlarında tüm meydan insan dolar. Son yıllarda etrafına biraz yeşillikler eklenmesi, fıskiyeler, oyun alanları, sanat eserleri derken daha bir dolu dolu oldu. Her gittiğimde farklı geliyor gözüme bu da iyi bir gelişme.
Meydanda, etkileyici duvar resimleriyle sizi karşılayan bina Ulusal Tarih Müzesidir. Opera Binası ise 1953 yılında Çinlilerin şehre hediyesi, ne de olsa bir zamanlar aralarından su sızmıyordu. Meydanın yıldızlarından biri Ethem bey camii ve saat kulesi ise Osmanlı’dan yadigar. Tiran’ın renkli hükümet ise binaları meydanın ortasındaki heykelin arkasındaki bulvarda sıralanmaktadır.
Tam orta da meydana adını veren ulusal kahraman İskender Bey (Georg Skënderbeu Kastriota) heykeli yer alır. Peki ülkenin dört bir yanında göreceğiniz bu İskender bey kim?
İskender Bey (Gjergj Kastrioti), Babası İvan (Gjon) Kastrioti, o dönemde Arnavutluk’un önemli beylerinden biridir. Osmanlı’nın bölgeyi alınca oğlu Gjergj’i rehin olarak Osmanlı sarayına göndermiştir. ( Vlad Tepeş olayında olduğu gibi bilmeyenler bknz. şuradaki yazmıştım ) Edirne’de II. Murad’ın hizmetinde iç oğlanı olarak iyi bir eğitim almıştır. Bu süreçte Müslüman olmuş ve padişah II. Murad, onun Büyük İskender’e olan benzerliğinden dolayı bu adı vermiştir. Şimdi bu tanışma paragrafı olsun. Bu tarihi kişiyi detaylıca Kruja yazımda anlatmayı düşünüyorum.
İskender Bey Meydanı’ndaki 18. yüzyıldan kalma Hacı Ethem Bey Camii, oldukça etkileyici bir camidir.
İnşaası otuz yıl süren bu müthiş işçilikli cami Enver Hoca rejiminde kapalı kalmıştır. Hatta Ateizm müzesi olarak kullanılmıştır.
Kare planlı, zarif tek minaresiyle dış cephesiyle meydanda dikkatlerden kaçmaz. Türkiye’deki camilerden daha değişik yapıdadır.
Caminin en dikkat çekici özelliği, iç duvarlarını ve kubbesini kaplayan zengin kalem işi süslemeleridir. Mahvil, minber caminin loş ışığıyla çok hoş görünür.
Bu süslemeler, çoğunlukla bitkiler, vazoda çiçekler gibi motifleri içerir. Kalem işi süslemeler Balkanlarda birkaç camide daha görülmektedir. Travnik ve Kalkandelen’ de de rastlanan hatta isimlerini de bu karışık desenden alan Alaca camilerde görürüz.
Cami içinde kubbeyi taşıyan kemerlerde ve son cemaat yerinde manzara resimleri de bulunmaktadır. Bazı kaynaklar, bu manzaraların içinde İstanbul siluetinden kesitlerin de yer aldığını ve böylece Tiran ile İstanbul arasındaki gönül bağının resmedildiğini belirtir. Ben göremedim ama varmış.
Caminin hemen yanıbaşında bir saat kulesi var. Tarihi Saat Kulesi’nden ( Kulla e Sahatit ) meydanı ve çevresini güzel bir şekilde görebilirsiniz.
Giriş ücreti : 100 Lek’tir
Ülkenin tamamına yayılmış bunkerler biridir ve müze gibi ziyaret edilenlerinden en büyüğüdür. Tiran’daki Linza yakınlarındaki dağın içinden geçiyor.
Plana göre bir saldırı olursa diktatör, en yakınları ve Sigurimi’nin seçilmiş üyeleriyle buraya sığınacaklardı. Diktatörün çalışma odası, kabul odası, oturma odası ve yatak odası hazır edilmiştir.
Dışarıdaki insanlar açlıktan ölüyordu, altyapı yoktu, elektrik kesintileri vs. vardı. Hoca ise nükleer sığınağında ipek yatak çarşafları hazır etmişti. İşin vahimi Arnavutların çoğu burası müze olarak açılana kadar sığınağın varlığından haberdar değildiler. 2014 yılından beri müzedir.
Beş katta, toplam alanı 3000 metrekarenin üzerinde olan 106 oda dağa kazılarak inşa edilmiştir. Tünel ağının yaklaşık iki kilometre uzunluğunda olduğu tahmin ediliyor.
Nasıl gidilir : 1 numaralı otobüs hattı ( Quender-Porcelain ) veya 2 numaralı otobüs hattı ( Kombinat-Quender-Kinostudio ) ile gidebilirsiniz. 1 numaralı hatla gitmek isterseniz Saat Kulesi durağında ( Kulla e Sahatit ) binin.
Giriş ücreti ve günler : 500 Lek Çarşamba-Pazar günleri 09:30-16:00 saatleri arasındadır ve sesli tur da vardır. ( ücretli ) web sitesine şuradan ulaşabilirisiniz.
Tiran başkent olduğu için burada siyasi liderler için diğer bunkerlerden daha büyük bir bunker vardı. Bunu yetkili siyasetçiler kendileri için hazır etmişlerdi.
Şehrin merkezindeki yapının inşası 1981’de başlanıp ve diktatörün ölümünden sonra, yani 1986’da tamamlanmıştır.
Şu an yeraltı müzesine dönüştürülüp ve Bunk’Art 2 olarak adlandırılmıştır.
Yuvarlak tavanındaki fotoğraftakiler sigurimi denilen gizli polis teşkilatının öldürdüğü entellektüellerdir. Öldürülenlerin 5500 tanesinin adı tespit edilebilmiştir. İçerde bu talihsiz insanların isimler listelenmiş, çok yazık!
Adam o kadar uç seviyelerde manyak ki, bunkerlerin sağlamlığını ölçmek için mimar ya da mühendislerini içine sokuyor ve bomba atıyormuş. Kayıtları çok dikkatli inceledim ama bomba atılıp yıkılan bunkere rastlamadım dolayısıyla emeği geçen mimar ve mühendislere selam olsun. Ne bina yapmışlar arkadaş!
Giriş ücretleri ve açılış saatleri: 500 LEK Pazar-Perşembe günleri 09:30-18:00 saatleri arasında ve Cuma ve Cumartesi günleri 20:00’ye kadar açıktır.
Ağrımız açık, kafamız karışık, ruhumuz daraldıysa ehh biraz da Arnavutların çektiklerini kısmen anladıysak biraz şehrin renkli sokaklarına dalma vaktimiz gelmiştir.
Tiran, inanılmaz derecede canlı bir atmosfere sahip ve genç bir şehirdir. Hatta “2022 Avrupa Gençlik Başkenti” ünvanını bile aldı. Bu sayede, güzel kafeler, lezzetli restoranlar ve eğlenceli barlar sunan birçok mahalle bulacaksınız. Geceleri oldukça gürültülü bile olabiliyor. Yani genç arkadaşlarım tam size göre, eğlencenin dibine vurabileceğiniz gece kulüpleri sizi bekliyor. Oysa bu bölge bir zamanlar komünist parti liderleri dışındakilerin girmesi yasak olan bir yerdi.
Yerel halkla içiçe olmak için, onlar nasıl takılıyorlar görmek için bu civarda dolaşmalısınız. Ağaçlarla çevrili sokaklarda yürürken, bir şeyler içmek veya atıştırmak için harika mekanlar bulacaksınız.
Tiran’da hava yıl boyunca ılıman olduğundan, çoğu kafede oturup insanların yürüyüşünü izleseniz bile bence yeterlidir. Hatta Balkanların olayı biraz da budur. Konuyu hemen açıyorum. Biz bu bir ileri bir geri yürümeye “korzo” diyoruz, bir kahve alıp saatlerce oturmayı da bir spor gibi yapıyoruz. Balkanların hangi şehrine giderseniz gidin benzer sahneleri izlemleyebilirsiniz. Eee siz de katılın onlara ve sakince kahvenizi içerken gelen geçeni izleviyerin. Hoş ben bir İstanbullu olarak bunu asla yapamıyorum, sürekli bir şeyleri kaçırıyorum zannedip uzun süre bir yerde oturamıyorum.
Merak etmeyin aşağıda yeme-içme mekan isimleri bulacağınız bir paragraf hazırladım.
Bir bakışta bu ne diye anlam veremediğiniz bu yapı ” Tiran Piramidi ” olarak anılıyor. Diktatörün kızı mimar Pranvera Hoca, binanın planını babasının ölümünden sonra yapmıştır. İnşaat iki yıl sürmüştür. Efsaneye göre, Arnavutluk’ta inşa edilmiş en pahalı binadır.
Yaparken binanın Enver Hoca müzesi olması planlanmıştı. 1991 yılına kadar “Enver Hoca’nın dokunduğu her şey” burada bulunuyormuş da. Piramidin merkezinde eski diktatörün mermer bir heykeli bile varmış. Ülke nihayet diktatörden kurtulunca piramit, Uluslararası Kültür Merkezi’ne dönüştürüldü. Daha sonra ofislere, barlara ev sahipliği yaptı. Ardından iflas edince yenilenmesi 2018’de gerçekleşti ve Teknoloji Parkı’na dönüştürüldü.
Piramidin önünde, 2000 yılında inşa edilen barış çanı ( Këmbana e Paqes ) bulunmaktadır. Bu çan, 1997’de Arnavutluk İç Savaşı’na yol açan ve Birleşmiş Milletler Barış Gücü tarafından bastırılan isyanları anımsatmaktadır. Çan, Arnavutluk’ta toplanan mermi kovanlarından dökülmüştür. Çok acı bir dönem idi ve o konuya pek girmedim, internet ortamında bir sürü belgeseli var.
Komünist Gizli Polis Sigurimi, onlarca yıl boyunca merkezini burada tuttu. CIA, KGB ve MİT gibi çalışan ancak bence onlardan daha sinsi olan bu örgüttü. Gizli polisle iş birliği yapanların nüfusun yaklaşık %20’si olduğu varsayılıyor. Rejim, yüz binlerce kişiyi bir şekilde gözetledi, on binlercesini gizli hapishanelere hapsetti ve öldürdü. Bir birim ise medyanın sansürlenmesinden sorumluydu.
Sesinizi biraz yükselttiğinizde komşunuz sizi gammazlasa yanmıştınız. Evlerinizi dinliyorlardı.
Burada sergilenenler gözetleme ekipmanları, ses kayıtları, filmler ve orijinal belgeler işte o dönemden kalanlardır. O dönemde halka karne ile yiyecek dağıtılırken Japonya’dan, Almanya’dan en gelişmiş kameralar, ses kayıt cihazları getirtilmesi korkunç değil de nedir. Belgelerin çoğu Arnavutça fakat yine de ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
Giriş ücreti : 700 LEK – Müze içinde fotoğraf çekilmesine izin verilmiyor.
Keşke eski Osmanlı Çarşısı korunabilseydi de bir Üsküp, Sarajevo çarşıları gibi kalabilseydi diye iç geçirilen bir bölge burası. 1931’de normal bir pazara dönüştürülmüş. 2017’de ise eski ahşap çatılar cam ve çelikten yapılmış bir yapıyla değiştirilmiştir. O zamandan beri, İskender Bey Meydanı’nına yakın olan bu bölge, muhtemelen pazar tezgahlarından çok bar ve restoranlarıyla popüler bir dinlenme ve eğlence bölgesi haline gelmiştir. Yine de meyve, sebze ve yerel lezzetleri bulabileceğiniz bir alandır. Meydana yakın olduğu için şöyle bir geçmekte fayda var.
Dajti, Tiran’ı yukarıdan görebileceğiniz bir milli parktır. Haziran 2005’ten bu yana, yaklaşık beş kilometre uzunluğundaki bir teleferikle çıkılabiliyor. Açıkçası ben gittiğimde bunu bilmediğimden çıkamadım. Ama meraklısı vardır diye yazayım dedim.
Teleferik ücreti : Gidiş-dönüş yolculuğu 1000 Lek
Nasıl gidilir? Saat kulesinin oradan 1 numaralı otobüs hattı ( Quender-Porcelain ) ile Teleferiku istasyonuna gidip oradan yürüyebilir veya Dajti Ekspres servis otobüsünü kullanabilirsiniz.
Hoca’ nın despotça rejimi yüzünden çekilen acılara vurgu için oluşturulmuş bir alan burası.
Hükümet binasının karşısında parkın içinde ama görmeden geçmeyin. Berlin Duvarından kalan parçalardan bir blok burda sergileniyor. Evet doğru okudunuz tarihin sessiz tanığı olan bir parçaya dokunmak isterseniz bunu Tiran’da yapabilirsiniz.
Ayrıca bu alanda bir bunker ( her yerde karşınıza çıkacak demiştim ) var. Garip görünen beton direkler ise sanat eseri gibi duruyor ancak onlar 1968-1990 yılları arasında binlerce siyasi tutsağın tutulduğu Spaçi çalışma kampındaki direklerdir. Bu kamp siyasi mahkumalrın tutulduğu, işkenceler edilip öldürüldüğü yine ülke tarihindeki kara günleri görmüş bir hapishanevari bir kamptır. Sıkça bahsettiğim gibi ülke bu saçma dönemde dibine kadar kötülüklere maruz kalmıştır. Bu da onlardan biri.
Osmanlı dönemi eserlerden birindeyiz. Fakat sadece kale duvarının parçaları kalmış. Birçok restoran, cafe ve hediyelik eşya dükkanı var. Gece yarılarına kadar açık ve rahat bir ortam var. Akşam üzeri yürüyüşlerinde eminim közde pişirilen mısırlar ve dondurmalara kayıtsız kalamayacaksınız. Organik mısır ve saf sütten yapılan akulore yani dondurmaların tadına bakın derim.
Arnavutluk’un tarihini daha iyi anlamanızı sağlayan harika bir müze. Her biri farklı bir dönemi temsil eden sekiz farklı bölüm var. Antik Çağ ve Orta Çağ’dan Komünist döneme kadar uzanan eserler sergileniyor.
En ünlü Arnavutlardan biri olan Rahibe Teresa’ya adanmış bir bölüm de bulunmaktadır.
Giriş ücreti : 500 lek
Burası biraz merkeze uzak bir yerde ama meraklısına uzak değil. Eski bir yapı beklentisi ile gitmeyin, yeni bir yapı ama içeride çay kahve ikramı hoş bir karşılama bulacağınızı düşünüyorum. Girişte kimlik kaydı istendiği için pasaportunuz yanınızda olsun. Zaten bence pasaportunuz hep yanınızda olsun. Sadece Arnavutluk için değil tüm yurtdışı gezilerinizde bunu önemseyin.
” Bektaşi Tarikatı, ağırlıklı olarak Şii ve Sufi düşünce unsurlarını benzersiz bir İslam inanç ve felsefesi karışımında birleştiren bir derviş tarikatıdır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Atatürk tarafından tüm tarikatlar yasaklanmıştır. Bu olay, tarikatın 1925 yılında merkezini Arnavutluk’a taşımasına yol açmıştır. “
15. İsmail Kadare evi müzesi
Benim gitmediğim ama kendime not olarak aldığım bir yeri meraklısına önereceğim. Aslında ben de meraklısıyım da gittiğimde açık değildi. Bu ev müze İsmail Kadare’ ye aittir. Peki o kim, bilmeyenler için Arnavutluk’un önemli yazarlarından biri ve dünyada da tanınan bir yazardır. Birkaç kez Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilmiştir.
İsmail Kadare’nin uluslararası üne kavuşmasını sağlayan eseri, “Ölü Ordunun Generali” (Gjenerali i Ushtrisë së Vdekur)‘dir. Yazar bu romanı 1963 yılında, henüz 26 yaşındayken yazmıştır. Yazar evlerini gezmeyi sevenler burayı da seveceklerdir. Daha önceden gittiğim Dostoyevski, Tolstoy, Puşkin, İvo Andriç ,Victor Hugo gibi yazarların evlerini anlattığım yazılarım ilginizi çekebilir.
18. yüzyıldan kalma bir Osmanlı taş yaya köprüsüdür. Bu yol, iç kesimlerden gelen hayvanların şehre girişini sağlayan bir yol üstündeydi. Adını da oradan alıyor. Köprü, bugün şehrin en önemli kültürel miras anıtlarından biri olarak kabul edilmektedir. Aralarda derelerde kaldığından bulması zor olabilir ama aşağıda anlattığım tüm yerleri işaretlediğim haritayı bırakıyorum merak etmeyin. Unutmadan şehir merkezindeki bunkerlerden biri de yanıbaşındadır.
Bu arada bir zamanlar Tiran’ı doğuya bağlayan Aziz George Yolu’nun bir parçasıydı burası.
Arnavutluk’tan geçen tarihi bir Roma yolu daha var, Via Egnatia‘dır. M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilen bu yol ve Roma İmparatorluğu’nun en önemli ticaret ve askeri yollarından biriydi. Adriyatik Denizi kıyısındaki Durres (Dyrrachium) şehrinden başlayarak, Makedonya ve Yunanistan üzerinden İstanbul’a kadar uzan bir yoldur. Hatta şu an hepimizin bildiği tramvay yolu yani Laleli, Çemberlitaş güzergahı bu yolun son kısmıdır.
Neden böyle dendiği aslında tam olarak kimse biimiyor. Ama şuradaki yazımda okuduğum kaynaklardan öğrendiklerimi aktardım.
Tiran’ın mutfak kültürü, geleneksel Arnavut lezzetleri ve uluslararası mutfağın karışımıdır. Peynir, ıspanak veya kıymalı börekler, domates ve peynirle yapılan fërgesë gibi geleneksel yemekler bulabilirsiniz.
Son yıllarda, İtalyan mutfağından Orta Doğu mutfağına kadar çeşitli mutfaklardan lezzetler sunan yeni restoranlar ve kafeler çoğaldı.
Tiran’da birkaç keyifli mekan adı vereceğim. Açıkçası yol üstünde konseptini, menüsünü beğendiklerimize oturduk. Popüler yerlerde takılmayı sevmediğimden bunların isimleri şurada dursun sizlere bir faydam olsun istedim.
Oda Restoran Tiran’daki Oda Restoran, otantik bir Arnavut yemek deneyimi arayanlar için vazgeçilmez bir adrestir. Geleneksel bir evde yer alıyor ve özgün bir atmosferi var. Klasik Arnavut yemekleriyle ünlüdür. Menünün öne çıkanları arasında kuzu ve yoğurtlu bir yemek olan “tavë kosi” ve börekleriyle ön planda olan bir yer.
Mrizi Zanave Tirane : Geleneksel Arnavut yemekleri ve yerel misafirperverliğin mükemmel bir karışımını sunuyor. Yaban mersinli makarnasını denemelisiniz.
Tradita te Meri : Bu lokanta da geleneksel yemek yapar ve Oda restoran gibi turistlerin gözdesidir.
Cioccolatinitaliani : Bu şirin kafe, yüksek kaliteli çikolataları, tatlıları ve dondurmalarıyla ünlüdür. Zengin, kadifemsi sıcak çikolatalardan enfes kek ve pastalara kadar lezzetlerin tadını çıkarabilirsiniz. Tiran’ın kalbinde İtalya lezzetlerini tatmak isteyenler için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer haline gelen el yapımı kahve karışımlarından oluşan bir seçki sunuyor.
Komiteti : Eksantirik mekan burası. İster rakı için ister espressonuzu yudumlayın keyfi alacaksınız. Çünkü etrafınızı eski radyolar, daktilolar ve Komünist dönemden kalma eşyalar sarıyor.
Radio Bar: Blloku bölgesindedir ve burada turistler ve yerli halk tarafından revaçtadır.
İşte böyle dostlarım bir yazının daha sonuna geldik. Umarım Tiran’ a gider ve anlattıklarım size rehber olur. Anlattığım yerleri işaretlediğim haritaya buradan ulaşabilirisiniz.
Tek başına gezmek zor derseniz, İngilizce olarak yapılan ücretsiz şehir turuna da katılabilirsiniz. Link Şurada
Tiran’ dan sonra gideceğimiz şehir neresi mi ? Hemen yanıbaşındaki Kruja’ ya çıkacağız.
Yeni yazılarımı size e-mail ile haber verebilmem için abone olursanız sevinirim.
İnstagram : pustoodunya
Şu yazılarım da ilginizi çekebilir.
Arnavutluk ve Arnavutlar hakkında az bilinenler
Arnavutluk: Avrupa’nın Yeni Yıldızı
Adriyatik’in gözcüsü Kruja’nın Hikayesi
Arnavutluk’un Gizli Cenneti: Theth Gezi Rehberi
Arnavutların Bayramı Dita e Veres
Transdinyester: Avrupa’nın Gizli Ülkesiyle Tanışın
Sarajevo ‘nun en iyi yeme-içme rehberi
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.