
Hive hakkında konuşacağız bugün. Şimdi size öyle bir yerden bahsedeceğim ki, kapısından girer girmez telefonunuzun şarjının bitmesini, hatta Wi-Fi’ın çekmemesini isteyeceksiniz. Neden mi? Çünkü Özbekistan’ın Hive (Hiva) şehri, bildiğiniz gezi rotalarına benzemiyor; burası tamamen ayakta kalmış bir Orta Çağ kenti!
Sanki yönetmen, “Motor!” demiş ve tüm oyuncular, kervanlar, hanlar ve müezzinler aniden yerinde donmuş gibi. Hazırsanız, kum fırtınalarının ortasındaki bu masalsı kaleye dalıyoruz! Ama bir dakika; bir anda heyecan yapıp şehre bodoslama dalmak olmaz, değil mi? Önce yol ve konaklama planını yapalım.
Hive küçük bir şehir olabilir, ancak görülecek çok şey var ve tempoyu yavaş tutmak en iyisi. Khiva’da iki gece kaldık ve bu da İç han Kale’yi tam gün ziyaret etmemize olanak sağladı. Burası oldukça küçük ve özellikle yüksek sezonda çok kalabalık olabiliyor, bu yüzden güne erken başlamak harika olur. Akşam çöktüğünde kasaba çok güzel oluyor. Bu nedenle, Khiva’da 2 gün kalmak ziyaret için önerilen süre olacaktır.
Hive, çölün ortasında olduğu için ulaşım biraz planlama gerektirir.
Hava Yolu ile : Hive’ye en yakın havalimanı Urgenç (UGC) şehrindedir. Taşkent’ten Urgenç’e uçabiliriniz. Urgenç’ten sonra taksi veya paylaşımlı taksilerle (yaklaşık 35 km) kolayca Hive merkeze ulaşabilirsiniz. istanbul’dan Urgenç ‘ e uçuşlar da var aklınızda bulunsun.
Tren Yolu ile : Taşkent’ten Hive’ye yaklaşık 14 saat süren gece trenleri mevcuttur. Bu süre uzun gibi görünse de, eski yataklı trenlerden birinde seyahat etmek oldukça keyifli olabilir. Buhara’dan Hive’ye yaklaşık 6,5 saat süren bir gece trenine de binebilirsiniz .
Tren biletlerinizi ve sefer saatlerini şuraya bıraktığım Özbekistan Demiryolları’nın web sitesinden kontrol edebilirsiniz. Yerel dildeki adı Uzbekistan Temir Yollari aklınızda olsun.
Kara yolu ile : Bizim gibi yapıp Buhara’dan paylaşımlı taksiyle 8 saatte dümdüz bir yolda ama tamamı çölde geçen bir yolculuğu düşünebilirisiniz. Aman yanınıza atıştırmalık su filan almayı unutmayın. Yol boyunca gidişte bir kez dönerken bir kez benzincide durduk o kadar.
Hive’de konaklamanın en keyifli yolu, İç Kale’nin içinde kalmaktır. Çünkü gece de dolaşmaya çıkmayı kolaylaşır. Ayrıca sabahın erken saatlerindeki sessizlikte gezmek istiyorsanız, kale içinde kalmak size büyük bir avantaj sağlar.
Geleneksel Konukevleri (Guest House): Eski medreselerden veya geleneksel evlerden dönüştürülmüş bu konukevleri, otantik avluları ve samimi atmosferleriyle meşhurdur. Sabah uyanıp, kahvaltınızı çinili avlularda yapmak paha biçilemez.
Bizim kaldığımız eski evde, Türkçe konuşmayı bilenler vardı. İstanbul Aksaray’da birkaç yıl yaşamış delikanlı ve eşi çok misafirperverdi. Birçok yerel ipucu verdi, Taşkent’e dönüş için araç ayarladı. Mekanın odaları temizdi, kahvaltı harikaydı ve konum daha uygun olamazdı. Adı yazıyorum ” Mironshox guesthouse” ama alternatifleri de araştırın yeter ki İç kale içinde olsun. Ana kapıdan girip Kalan Minareyi gördüğünüzde orda bir esnafa sorun yeter. Merkezi ve fiyat performans olarak da oldukça iyiydi. Google haritalara bakmak bence diğer uygulamalara göre daha iyi. Çünkü gerçek yorumları göreceksiniz. Onlarca seçenek sizi Hive’ de bekliyor hiç kuşkunuz olmasın hepsi bence iyi çıkar.
Aslında biraz Hive’nin tarihine bakmalıyız, değil mi?
1500 yılı aşkın süredir yerleşim yeri olmuş, 16. yüzyılda Hive Hanlığı’nın başkenti olarak gerçek anlamda önem kazanmıştır. Amu Darya Nehri bizim bildiğimiz ismiyle Ceyhun nehri ve antik İpek Yolu’na stratejik olarak yakındır. Bu konumu sayesinde Orta Asya’da ticaret, din ve siyasi güç için önemli bir merkez haline gelmiştir.
Hive’nin tarihinin büyük bir kısmı, İran, Rusya ve Çin arasındaki önemli kervan yolları üzerindeki konumuna bağlıdır. Bununla birlikte, şehir 18. ve 19. yüzyıllarda köle ticaretinin de merkeziymiş. Kötü!
Bölge ve tüm Özbekistan 1873’te Rus himayesi altına ve daha sonra Sovyetler Birliği’ne katıldı. Artık siyasi başkent olmasa da, Hive günümüzde Orta Asya’daki en iyi korunmuş İpek Yolu şehirlerinden biridir.
Hive’nin olayı basit: Bütün şehir, 10 metrelik devasa kerpiç duvarların içinde! Adı İçan Kale (İç Kale) ve kendisi, dev bir kumdan kale gibi, UNESCO’nun en nadide incilerinden.
Öncelikle, İchan Kala’ya ( yazı içinde İçan Kale diye geçecek ) bilet almadan da girebilirsiniz. Ancak, birden fazla yeri (ki mutlaka görmelisiniz) ziyaret etmek isterseniz, bilet almanız gerekir.
Şehrin kapılarından birinden içeri adım attığınızda, etrafınız o meşhur Harezm çinileriyle süslü binalarla çevrilecek. “Ben zamanda yolculuk yaptım” deyip fotoğrafınızı paylaşsanız inanılır o derece. Burası 17. yüzyıl Hanlık döneminde yaşamış bir “Influencer”ın bile rüyası olabilirdi!
Hive’deki her minare, medrese ve sarayda gördüğünüz o turkuaz, kobalt ve lacivert çiniler, aslında çölün sarı-kahverengi tonlarına bir isyan gibi. “Bakın, bizde hayat ve su var!” deme şekli. Görünce anlıyorsunuz; bu mavilikler, çölün ortasında bir vaha olmanın sembolü. Gerçi asıl nedeni bölgede yaşayan uygarlıkların sanat akımı, ellerindeki malzemeler olsa gerek. Ama kabul edelim, bu renk çöle çok yakışıyor!
İçan Kale’nin içindeki Hiva’nın başlıca turistik yerlerinin çoğunu ziyaret etmek için 2 günlük bir geçiş kartı satın almanız gerekecek. Bu biletin fiyatı 250.000 UZS (~20 USD) (2025 ) olup birçok müze, medrese ve camiye giriş imkanı sağlamaktadır. Bilet, İchan Kala’nın Batı Kapısı’ndan satın alınabilir.
Ancak, standart geçiş kartına dahil olmayan ve ayrı giriş ücreti gerektiren bazı önemli noktalar da bulunmaktadır.
İpucu: Biletinizin arkasına bakın; orada dahil olan tüm yerler listelenmiştir ve numaralar bu yerler arasında gezinmenize yardımcı olur.
İçan Kale o kadar kompakt ki, her yere yürüyerek ulaşmak mümkün. Ayağınız rahat, karnınız tok, kıyafetiniz ve çantanız hafif olsun yeter. İşte mutlaka görmeniz gerekenler yerler listesi de hazır.
Hive’nin en özel ve bilinen yapısı Kalta Minor Minaresi’dir. Batı Kapısı’ndan içeri adım attığınız anda, Kalta Minor Minaresi sizi hemen büyüleyecek. Yanından defalarca geçeceksiniz, ama ilk karşılaşma unutulmaz olacak.
Kısa, geniş ve parlak yeşil ve turkuaz çinilerle kaplı olan bu minare, başlangıçta İslam dünyasının en yüksek minaresi olması için planlanmış. Ama evdeki hesap çarşıya uymamış ve 70 metre olacakken 26 metrede kalmış. Bir söylenceye göre Han’ın vefat edince yarım kalmış, bir söylenceye göre de Han ve mimarın çekişmesi sonucu yarım kalmış. Tamamlanmamış haliyle bile Hive’nin en ikonik yapılarından biri.
Bir merdiven gördüm yandaki binadan minareye çıkan fakat maalesef içine giriş mümkün değilmiş. Gerçi instagramda girenleri de gördüğüm için gidecekseniz bir deneyin bakalım, şans bu!
Hanların ilk sarayı olarak biliniyor ve başlı başına güzel bir yapı olsa da, asıl dikkat çeken yeri gözetleme kulesidir. Parlak mavi çinileri hayranlıkla izledikten sonra, Khiva’nın muhteşem manzarasını seyretmek için kuleye tırmanın. Dahası, kerpiç çatılar üzerinde batan güneşi izlemek için tek adres. Bu yüzden kapanış saatine yakın (biz oradayken saat 19:00’dı) orada olmaya çalışın.
İchan Kala’nın Kuzey Kapısı’ndan şehir surlarına ulaşabilirsiniz. Şehri yukarıdan görebilirsiniz. Manzaraların gözetleme kulesinden görülen kadar etkileyici olmadığını söyledikleri için ben çıkmadım. Ama eğlenceli de olabilir vaktinize göre değerlendirilebilir.
Cuma Camii, yani Pazar Camii, daha önceki bir caminin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Ancak camiyi özel kılan bu değil. 213 sütun, onu eşsiz bir yapı haline getiriyor. Dahası, sütunlar farklı dönemlere ait dolayısıyla benzersiz bir mimari haline getiriyor. Sütunları labirent gibi olduğundan aralarında dolaşmak çok keyifli olsa gerek ama ekstra para verip biz girmedik. Kapıdan bakmakla yetindik.
Hive’yi gezerken, şehrin en yüksek minaresi olan İslam Hoca Minaresi’ni mutlaka görmelisiniz. Ayrıca, minarenin etrafındaki meydan ve sokaklar da çok güzel ve zaman ayırmaya değer. Son olarak, Hive’nin kuşbakışı manzarasını görmek için minareye tırmanmak da mümkün imiş ama benim haberim yoktu bundan. Etrafında dolaşmak bile yeterli mutluluğu veriyor inanın bana. Ayrıca zaten Ark’ a çıktıysanız tekrar tekrar bütün minarelere de çıkılmaz yani, haksız mıyım? Unutmadan aralarda gezerken mezarlıklara da denk geleceksiniz. Sizi bilmem de ben gittiğim ülkelerde mezarlık gördüm mü girmeyi seviyorum. Buradakiler de gördüğüm en enteresan mezarlardı.
Hem dışı hem de içiyle muhteşem olan binalardan biri de Pahlavan Mahmud Türbesi’dir. Pahlavan Mahmud, Hive’de bir kahraman ve efsane olarak kabul edilir ve birçok yerli halk saygılarını sunmak için türbeye gelir. Ayrıca, ziyaret ederken saçınızı örtmeniz gerektiğini unutmayın. Biz oradayken bir hoca Kur’an -ı Kerim okurken onlarca insan kadın-erkek yanyana içeride oturmuş dinliyordu.
Hanların kışlık rezidansı olarak bilinen yapının harem bölümündeki çini işçiliği göz kamaştırıcı. Harezm çini sanatının en gösterişli örneklerini bunlar. Gerçi şehrin her yanı göz kamaştırıyor. Burada bir Han’ın nasıl yaşadığına dair bir fikir edinebilirsiniz. Saray içinde Han’ın ve haremindeki kadınların odalarını görebilirsiniz. Orda anlatılana göre binayı 2 yılda inşa edin emri verilmiş. Ancak inşaat 8 yıl sürmüş. Bu bilgi neden ilginç anlamadım ama broşürde bile anlatılıyordu.
Cuma Camii’ne giderken, ipek atölyelerine rastlayacaksınız. Eski bir medreselerden birinde yer alan atölyelerde ipek kozalarını görebilirsiniz. El yapımı ipek halı yapımının tüm sürecini de görme şansınız olabilir. Avluların ortasında minik havuzlar, begonviller arasında küçük küçük aşina olduğumuz medrese odaları şimdilerin ipek atölyeleri.
Buradaki atölyeler sadece bir dükkan değil, geleneğin hâlâ çok canlı olduğu bir yerler. Elbette burada gezinip alışveriş de yapabilirsiniz, ancak hiçbir baskı yok. Gününüzün en unutulmaz duraklarından biri olacaktır.
Hive, hayranlık uyandıran adeta bir açık hava müzesi gibi. Elbette, bu durum yerel halk tarafından sabahın erken saatlerinde tezgahlarını ve dükkanlarını kurarak değerlendiriliyor. Eğer yerel ürünler arıyorsanız, çok sayıda tezgahtan birinde alışveriş yapmak Hive’de yapılacak en iyi şeylerin listesinde yer almalı. Akşam saatlerinde ise teker teker toplanan tezgahlar yerlerini sessiz sokaklara bırakıyor. İŞte en sevdiğim dakikalar da bunlar oluyor. Dikkat ettik tezgahlar öyle kilit üstüne kilit vurularak kapatılmıyordu. Alelade bir örtü ya da basit bir kilitle şehre emanet ediliyordu. Bence bir yeri sevmek için bu bile yeterli sebeptir.
Ayrıca sokaklarda dolaşırken bir yandan da müzik sesleri duyup mest olacaksınız. Kalan Minor yanında canlı Özbek müziği ise çini kaplı duvarlardan yankılanıyordu. Kadınlar müziğe eşlik edip dans etmeye başladılar eh ben de durur muyum katıldım onlara.
İşte bu gibi anlar, Hiva’nın sadece geçmişe bir anıt olmadığını, insanların hala yaşadığı, bir araya geldiği ve kutlama yaptığı bir yer olduğunu gösteriyor.
Yazımın sonuna geldim. Alaaddin ‘ in sihirli lambası masalındaymış gibi , köşeyi dönünce Ali Şir Nevai’ ye rastlayacakmışsınız gibi. İbn-i Sİna belki burada yürüdü diye düşünürseniz aman aman feci heyacanla dolaşacağınız şehir ! Hive, sadece tarihi bir şehir değil, aynı zamanda size “Telefonu bırak, bu anı yaşa” diyen, mistik, biraz tozlu ama kesinlikle aşık olacağınız bir yer. O yüzden size tek bir önerim olacak dostlarım! Acele etmeyin | Hiva küçük bir şehir. Arka sokaklarda dolaşın, avlularda oturun ve şehrin sakin ritminin içinize işlemesine izin verin.
Eğer ruhunuzda bir miktar Indiana Jones ve çokça merak varsa, Hive sizi bekliyor!
Hadi, ne duruyorsunuz? Uçak biletine bakma zamanı!
Yazım hoşunuza gittiyse siteme abone olursanız yeni birşeyler anlatırsam size mail ile haberi gelir. Yok ben sizi çok sevdim derseniz Youtube ve instagram hesaplarımdan takip edip anlattığım bir sürü hikayeye şahit olabilirsiniz. İşte linkler geliyor!
Youtube : pustoodunya
İnstagram : pustoodunya
Özbekistan’a gitmeden önce okumalısınız yazısı burada
Semerkant yazısı şurada
Buhara yazısı da işte burada
























Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.