

Hayatımın her anına tanıklık eden, çantamdan hiç eksik etmediğim küçük bir defterim var. Bir gün İzTV’de yayımlanan büyüleyici bir belgeseli izlerken, Hindistan’daki “Mutlaka Görülmeli” listeme kalın harflerle iki not düşmüşüm: “Amritsar’a gidilmeli ve Altın Tapınak görülmeli” ve tabi ki Varanasi. İşte o an, rotamın ve hayallerimin en başına bu gizemli şehir yerleşmişti.
Yıllar sonra o defterin kapağını kapatıp, not düştüğüm o topraklara gitmek nasip oldu. İtiraf ediyorum gidene kadar hintli erkeklerin başlarına sarık sardığını düşünürdüm. Dileyen sarık sarıyor dileyen sarmıyor gibi bir şeyler vardı kafamda. Ama sonra araştırınca hatırladım sihlerden bahsedilen haberler, sihizm gibi bilgiler yavaş yavaş aklıma gelmeye başladı. Siz de benim gibiyseniz diye bir anlatayım dedim.
Bu yazıda size Amritsar şehrinin ruhunu, çarpıcı dinini, benzersiz tapınaklarını, oraya nasıl ulaştığımızı, nerede konakladığımızı ve yaşadığımız tüm deneyimleri anlattım. Umarım bu macera dolu rehber, kendi yolculuğuna çıkacaklara ilham olur.

Amritsar, Hindistan’ın Pencap eyaletinde yer alan ve özellikle Altın Tapınak (Harmandir Sahib) ile tanınan kutsal bir şehir. Ancak bu şehir, aynı zamanda modern Hindistan tarihinin en kanlı ve acı olaylarından birine de sahne olmuştur.
Yıllar önce hafızalarımıza kazınan bir haber yankılanmıştı: Hatırlayanınız mutlaka vardır. “Hindistan’ın Pencap eyaletinde ayrılıkçı Sigh gerillalar ve güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada ölenlerin sayısı…”
1984 yılında, Ayrılıkçı Sih gerillaların üç hafta boyunca sığındığı Altın Tapınak’a, dönemin Başbakanı İndira Gandhi’nin emriyle “Mavi Yıldız Operasyonu” düzenlendi. Bu askeri müdahalede binlerce sivil ve militan Sih topluca öldürüldü. Bu olay, Sihler için bir kırılma noktası ve Hindistan tarihi için derin bir yara teşkil eder. Nitekim bu trajik olayın hemen ardından, İndira Gandhi de kendi Sih korumaları tarafından suikast sonucu öldürüldü.
İşte Hindistan ve dünya tarihini sarsan bu dramatik olayın merkez üssü, görkemiyle göz kamaştıran Altın Tapınak’ın bulunduğu Amritsar şehridir.
Sihizm, 15. yüzyılın ortalarında Guru Nanak Dev tarafından Pencap bölgesinde, Hinduizm ve İslamiyet’in temel öğretilerinden esinlenerek oluşturulmuş bir dindir. “Sikkh” kelimesi “öğrenci, mürit” anlamına gelir; Sihizm ise bu inancın adıdır.
Onları dünyanın neresinde denk gelirseniz gelin şıp diye tanırsınız. Ya da bu yazıdan sonra tanıyacaksınız. Hani Hintli erkekleri görürsünüz başlarında türban sarılmıştır ve pijama gibi pantolonları üstünde uzanan elbiseleriyle görürsünüz. Kıvrık kıvrık bıyıkları, sakallarıyla özellikle uzun boylarıyla dikkat çekerler. kadınları diğer hintli kadınlar gibi giyinirler. Ama onların da Hindu kadınalrdan farklı olan toplum içinde değerleri vardır.
Sih kadınları, ibadet ve yaşamın her alanında erkeklerle eşit statüde kabul edilir. Sih kadınları eğitim almaya, kariyer yapmaya, toplum lideri olmaya teşvik edilir ve her törene katılmaları memnuniyetle karşılanır. Yani Hindu kadınlarının tam tersi nerdeyse.
Peki nedir bu inanışın detayları bir bakalım istersiniz.
🌟 Sihizmin Temel Öğretileri ve İnançları
💡 Çarpıcı Bilgi: Sihizm, dünya üzerinde Yahudilikten daha fazla mensubu olan, 25 milyonu aşkın takipçisiyle dünyanın en büyük beşinci organize dinidir. Ancak mensuplarının yaklaşık %75’i Hindistan’ın Pencap eyaletinde yaşamaktadır.
Her Sih’in yaşam amacı, içindeki beş temel kötülükle savaşmak ve onlara karşı beş erdemi geliştirmektir.
Ego, öfke, hırs, maddi bağlılık, şehvet duygusu gibi kötü duyguları memnuniyet, hayırseverlik, şefkat, olumlu, tutumlulukla yenmeyi düstur edinmişlerdir.
Bütün bunların dışında yalan söylemek, hırsızlık, alkol-sigara gibi bağımlılık yapan şeylerin kullanımı, aşırı eşyaya dünya malına düşkünlük yasaktır. Yeri gelmişken onlar hindulardan farklı olarak et yerler.
Bir Sih’i kalabalık içinde kolayca ayırt etmemizi sağlayan, inançlarının ve kimliklerinin olmazsa olmazı olan “5K” adı verilen beş simge bulunur. Bu simgeleri taşıyan her erkek, isminin sonuna “Singh” (Aslan), her kadın ise “Kaur” (Prenses) unvanını ekler.
Onları farklı görünüş ve aksesuarları ile hemen ayırt edebilirsiniz. Ancak 5 K dedikleri olmazsa olmazları en dikkat çekici yanlarıdır. 5K açılımı ise şöyledir;
Amritsar’daki Altın Tapınak (Harmandir Sahib), Sihler için yeryüzündeki en kutsal yer ve hac merkezi kabul edilir. Görkemli mimarisi ve yansıyan altın varaklarıyla ziyaretçiyi kelimenin tam anlamıyla büyüler.
Tapınak, “Amrit Sarovar” (Ölümsüzlük Havuzu) adı verilen yapay bir gölün ortasında yer alır ve havuzun dört tarafında, hoşgörüyü ve açıklığı simgeleyen dört giriş kapısı bulunur. Herkesi, her inançtan insanı kucakladığının bir göstergesidir bu.
Sih inancının temel kurallarından biri de temizliktir. Tapınak kompleksine girerken bu kurala titizlikle uyulur:
Komplekse girdiğiniz an, havuzun çevresinde saat yönünde sessiz ve sakin bir yürüyüş başlar. Ortada parlayan Altın Tapınak’a ise bir köprü aracılığıyla ulaşılır.
💡 Çarpıcı Bilgi: Altın Tapınak’ın üzerine uygulanan altın tabakası, 19. yüzyılda Pencap İmparatorluğu’nun kurucusu Maharaja Ranjit Singh tarafından bağışlanmıştır. Tapınak sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda dünyanın en büyük ücretsiz halk mutfağı olan Langar’ı da bünyesinde barındırır.
Tapınağın dış kapıdan içeri adım attığınız anda, Tapınak’tan yükselen ilahilerin sesi sizi sarar. Kutsal kitap Guru Granth Sahib, günün 24 saati, haftanın 7 günü canlı olarak okunur ve icra edilir. Enstrümanlar eşliğinde okunan bu ilahiler, anlamasanız bile insana tarif edilemez bir huzur ve dinginlik verir.
Girişin solunda, gönüllüler tarafından Karah Parshad (helva) dağıtılır. Bu helva, dilediğiniz miktarda bağış karşılığında (10 Rupi de olur, 100 Rupi de) verilir. Hoi bağış yapmasanız da veriliyor. Bu helvanın bir kısmı Tapınak içine giden köprünün başındaki görevliye teslim edilir ve dev bir kazana atılır. Ziyaretçi dua edip çıktıktan sonra, aynı kazandan aldığı bir parça helvayı tadar. Bu, paranın (bağışın) bir döngü içinde Tapınak hizmetine geri dönmesi anlamına gelen bence çok anlamlı büyülü bir ritüeldir.
Altın Tapınak, bünyesindeki Langar (halk mutfağı) ile de tüm dünyada eşi benzeri olmayan bir sisteme sahiptir. Herkes eşittir ilkesi iliklerinize kadar hissedeceğiniz yer burasıdır.
Sihizmin temel prensiplerinden biri, her bireyin zamanının ya da kazancının onda birini (Daswand) ibadethaneye ayırmasıdır. Doktorlar belli saatlerde gelip sağlık hizmeti verebilir, diğerleri temizlik yapar veya yemek hazırlığına yardım eder. Baktınız ibadetheneye gidemiyorusunuz o zaman para ile yardım etmelisiniz .
Langar’da sunulan tüm hizmetler, tapınakta bulunan Sihler tarafından tamamen gönüllülük esasına dayanır. Ayakkabıyı dizen kişiden, yemek pişiren, bulaşık yıkayan ve çevreyi temizleyen kişiye kadar herkes bu kutsal hizmetin bir parçasıdır.
Yemekhane, ülkenin ve dünyanın dört bir yanından gelen Sihler ve bizim gibi turistler dahil herkese, ücretsiz ve sorgusuz sualsiz açıktır. Günde on binlerce kişiye yemek dağıtılan bu devasa mutfak, inanılmaz bir lojistik ve düzen örneğidir.
Yemek yapmak işini biraz açmamız gerekiyor. Örneğin yeşil mercimek çorbası, nohut yemeği ve ekmek menüsünü hazırlanacak. En basit adım olan onlarca un çuvalının açılması, taşınması gerekiyor değil mi? Tonlarca undan yapılan ekmekten bahsediyorum ki bu bir sürü insanın sürekli hamur başında olması anlamını taşıyor. Saçlarda pişen ekmeklerden her gün onbinlerce yapılıyor diye okudum, görmesem inanmazdım gördüm halen şoktayım. Çorba için soğan sarımsak soyulması gerekiyor, malzemenin taşınması gerekiyor vs. Anlayacağınız sürekli bir döngü var.

Diyelim ki acıktınız onlarca insanla birlikte sıraya girip tabldot tabağınızı, kaşık bardağınız alıp üst salona çıkıyorsunuz. Görevlilerin işaretiyle yan yana, yere oturulur. Bu uzun yer sofrasında yanınnızdakinin zengin-fakir, eğitimli-cahil, kadın-erkek olması hiç farketmez herkes eşittir. Herkese aynı yemeği aynı miktarda verirler.
Bu sofrada en önemli kural ekmeğinizi (Roti) bitirmektir! Ekmek kutsal kabul edilir ve dağıtılırken ellerin dua eder gibi açılmasının sebebi de budur.
Yemeği bitirenler, kutsal sayılan suda ellerini yıkar ve tepsilerini bulaşıkhaneye teslim eder. Bulaşıkhanedeki yoğunluk muazzamdır. Metalin birbirine çarpma sesi, adeta bir müzik ritmi oluşturur. Bu noktada genelde kadınlar devreye giriyor gibiydi ama erkekler de bulaşıkhanede çalışıyordu. Yemek kalıntılarını üstten bir yıkayan erkekler ekibi sonra detaylı deterjanlayan kadın ordusu ve çalkama safhası. Tüm bu yıkama aşamalarında sessizce ve organize bir şekilde çalışıyorlardı. Bulaşıklar yıkanır yıkanmaz, tabaklar üst üste birkaç kişi tarafından taşınarak ilk başta insanların sıraya girdiği yere geliyor. Kısaca bir daire etrafında sessizce yapılan bu yemek dağıtım olayı okurken bile sizlere yeterince karışık gelmiştir. Bir de bizi düşünün, resmen şoka girdik.
Tapınakta sürekli içme suyu da dağıtılıyor, içip bardağı yıkayan ekibe teslim ediyorsunuz. Bir bakıyorsunuz onlarca insan oturmuş bardak yıkıyor, temizleri tepsiye dizmiş standa taşıyor filan etkilenmemek mümkün değil. Diyelim bir saat çalıştınız bekleyen başka işiniz var kalkıyorusunuz, hopp bir başkası işi devr alıyor, bunu da birbirleriyle konuşmadan sessizce yapıyorlar.
Tapınak’ta gün boyu süren ilahi okumalar, ibadetlerinin bir parçası olaarak havuza girip çıkmalar, meditasyon hali tüm gün ve gece boyunca da devam eder.
Her gece, kutsal kitap Guru Granth Sahib özel bir törenle altın tahtırevana konulur ve kilitli bir odaya taşınır. Bu, kitabın uykuya yatırılması ritüelidir.
Saat 23:00 civarında tapınak geçici olarak kapatılır ve en ince ayrıntısına kadar temizlik başlar. Gece 03:00 sularında ise tapınak tamamen yıkanır, süt ile temizlenir ve gülsuyu ile mis gibi kokutulur. Dileyen ziyaretçiler bu görkemli gece temizliği ve açılış törenini de izleyebilirler.
Buraya kadar anlattıklarım gezi öncesi araştırmalarımdan aldığım notlardı. Aynen bu şekilde print almış ve Hindistan’ a giderken yanımıza almıştım. Delhi’den Amritsar’a giderken okuduk ve nasıl vakit geçti anlamadık. Şimdi gelin bizim gidiş mazeramıza bakalım. Aynı zamanda nasıl gidilir, nerde kalınır ve nerede yemek yenir sorularının cevaplarını da öğrenmiş olursunuz.
Delhi’de, tren bileti alma kabusundan kurtulmak için hemen istasyona gittik. Turistler için hizmet veren birimin düzenli çalışması bizi rahatlattı. Ancak istediğimiz saatteki biletler pahalıydı ve sabah erkenden para bozduramamıştık.
Tam bu sırada, bizi o gün gezdirmesi için kiraladığımız araç şoförümüz, cebinin en saklı köşesinden kötü günler için sakladığı parasını çıkarıp bize uzatmaz mı! Şaşkınlıkla bakışırken bilet görevlisi, alt sınıftan olduğu belli olan şoförümüze bağırdı ve onu dışarı çıkardı. Bizi çok etkileyen bu olay sonrasında şoförümüz, seyahatimizdeki ilk iyilik meleği olarak listemize girdi. Ertesi sabaha Amritsar biletimizi almıştık.
Tren yolculuğuna minik çanta, yiyecek atıştırmalıkları, ve tabii ki fincanlarımız ve küçük su ısıtıcımızla başladık. Trendeki temizlik ve sakinlik bizi şok etti! Cam kenarında elektrik fişi dahi vardı. Asıl sürprizi ise görevlilerin kahvaltı dağıtmasıyla yaşadık. Usule uyup sıcak suyumuzu kendimiz hazırladık (Hindistan’da su meselesi malum), ancak bu konforlu yolculuk, Hindistan’daki tren deneyimimizin beklentilerin çok ötesinde olduğunu gösterdi.
Bütün karmaşaya rağmen trende olmak her zaman güzeldir ama Hindistan’da aynı zamanda şaşırtıcıdır. Amritsar’a yaklaşırken, istasyonda bizi bekleyen turist tacizinden (rikşacılar, taksiciler) nasıl sıyrılacağımızı düşünüyorduk.
Aklıma, trende arkamızda oturan Hintli aile ile samimiyet kurmak geldi. Altın Tapınağa giden ücretsiz servisleri bilmediğimizi söyledim. Onlar da iner inmez bize eşlik edeceklerini belirttiler. İstasyonda bir rikşacı ordusu üzerimize gelirken, Hintli aile reisi tek bir işaretiyle hepsini uzaklaştırdı. Maalesef servisin yerini bilmiyorlardı. Adam, bizi bekleterek koştu, sordu ve sonunda servisleri buldu. Şoföre tembihini etti, gitmemizi kesinleştirince yanımızdan ayrıldı. İşte seyahatimizin ikinci iyilik meleği de listeye eklenmişti!
Servis tıklım tıklım, hava ise öylesine sıcaktı ki terimiz duş almış hissi veriyordu. Araç hareket edince yolcuların hep bir ağızdan ilahi söylemeye başlaması içerideki mistik havayı doruğa çıkardı. Tam önümde de sarıklı, bembeyaz sakallı bir amcayla eşi oturuyor. Amca tam tipitip; burnunun üstünden, kulağının içinden, kenarından fışkırmış kıllar filan ama gözündeki güneş gözlüğüyle acayip cool. Yol boyu adamı iyice inceledim anlayacağınız. Yaklaşık 30 dk sonra merkezi bir noktada araç durdu herkes indi. İşte bizim kabus yine başladı.
Etrafımız rikşacılarla doldu. O an, cool amcaya yapıştım. “Altın Tapınak’a gitmek istiyoruz, kaça götürürler sizce ?” dedim. Amca hemen bize yardım etti, birkaç rikşaya sordu, pazarlık yaptı ve “Atlayın, hepimiz beraber gidiyoruz!” diye el etti. Oh be! Amca ve eşiyle neredeyse sarmaş dolaş rikşaya kurulduk. Parayı ödemekte ısrar edince, ricamızı kırmayıp yarı yarıya bölüştük.
Amca ve eşi ayrılmadan hemen önce, rikşayı kullanan gençten bir fotoğraf çekmesini istedim. Fakat gelen geçen, arkadan kornaya basan derken heyecan yaptığını farkettim. Çünkü 4-5 kez göstermeme rağmen bir türlü çekemiyordu. Artık uğraşamayacağıma daha doğrusu birkaç denemeden sonra öğrenmiş olduğuna kanaat getirip teşekkür ettim. Amcalar rikşayla evlerine doğru devam ettiler biz ise tapınağa girdik. Akşam dinlenirken fotoğraflara bir baktık ki bizim şöfor bunu çekmiş. Ahh kıyamam sana güzel çocuk, ne kadar harika bir fotoğraf bu böyle. Heyecandan titreyen parmaklarının arasından görünmeyen biz ve o günün anısı. Samimiyetin ve saflığın fotoğrafı bu aslında. Belki Hindistan’daki en güzel fotoğrafımız budur…
Rikşadan inince kalabalığı takip edip Tapınak’a yaklaştık. Tozlu yollardan sonra bir WC ziyareti şarttı. İşaretleri takip edip tuvaleti bulduğumuzda şok olduk. Yüzlerce kadın yalınayak, ellerinde kıyafetleri ve sabunlarıyla banyo yapmaya, duş almaya hazırlanıyordu. Bebeklerini yıkayanlar bile vardı.
Meğer burası aynı zamanda bir duş alanıymış. Sihler, Tapınak’a girmeden önce mutlaka duş almaları gerektiği için, burada buldukları her çeşmenin başında yıkanıyorlarmış. Şimdi taşlar yerine oturdu.
Ancak bizim için asıl sorun, aralarından geçip tuvaleti kullanmanın imkansızlığıydı. Herkes bize bakıyor, gülümsüyor ve fotoğraf çektirmek istiyordu. Tamam bacım çekiliriz, bir işimizi görseydik, hem burası tuvalet yahu manzara yok bi şey yok. Bizi niye tuvalet koridorunda fotoğraflamak istiyorsunuz? Demeye çalışıyoruz ama nafile çoktan sıraya girdiler bile. Cidden sıra oluşturdular şaka filan değil. Sonunda bir kadın çıkıp rahat bırakın insanları diye diğerlerine ayar çekti ve bizi sıranın sonundan en başına adlı. Bu “Fotoğraf Çekimi Sırası”, Hindistan’da turist olmanın ilk kez “ekmeğini yememizi” sağladı.
Tapınağın içi insan doluydu; yerde yatanlar, meditasyon yapanlar… Hemen danışmaya gidip nerede konaklayabileceğimizi sorduk. Görevlinin anlattığını anlayamayınca, seyahatimizin altın kuralı olan cümleyi kullandım: “Lütfen bir kağıda yazar mısınız?” Bu cümleyi seyahatin ileri ki günlerinde de bolca kullandım, siz de öyle yapın çok işe yarar bir yöntem.
Elimizdeki kağıtla adresi bir adama sorduk. O da başkalarına sordu ve bizi devasa bir binanın önüne getirdi. Giren çıkan kalabalıktan, burada kalmanın imkansız olduğunu düşündük. Meğer o insanlar, hacı olmak için Hindistan’ın dört bir yanından gelen ve eşyalarını bırakıp Tapınağa koşanlarmış. Bu konaklama merkezinde kadın ve erkekler için ayrı bölümler vardı.
Tedirginliğimiz boşunaymış. Sadece yabancılar için ayrılmış özel bir bölüm varmış, hemen girişte solda. Uzun boylu, güler yüzlü bir genç bizi karşıladı ve işaretle kuralları gösterip boş olan sedirde yatabileceğimizi söyledi. iyi de biz yanyana yatmak istiyoruz. Çaktırmadan dört kişilik odadaki boş sedirlerin yanına, kendi çarşaflarımızı sessizce serdik. Çantalarımızı kilitledik ve kendimizi tekrar Tapınağın büyülü atmosferine attık.
Not : burada konaklama ücretsizdir.
Çantalardan kurtulunca koşarak Altın Tapınağa doğru yola çıktık. Tapınağa gidince ilk iş ayakkabıları teslim edip, ayaklarımızı yıkayıp başımızı bağladık. Tapınağa ilk girişimiz büyülüydü. Net söylüyorum, Tac Mahal’de bile bu hissi almadım! Sakin insanlar, ahenkli ilahiler ve çalan müzik, şaşılacak derecede mistik bir hava yaratıyordu.
Gündüz, yukarıda anlattığım helva dağıtılanları, uyuyanları, meditasyon yapanları ve havuza girip yıkananları izledik. Akşam olunca ışıklar yandı ve Tapınak daha da görkemli göründü.
Tapınağa giden köprü üzerindeki kalabalık artınca biz de sıraya girdik. Yaklaşık bir saat bekledik, içeride ne olduğunu bile bilmiyorduk ama ilahiler o kadar güzel geliyordu ki… Yukarıdaki ekranlarda İngilizce altyazılarını gördük: “İyilikten zarar gelmez,” “Muhtaca yardım edin,” gibi Guru’nun öğretileri aktarılıyordu.
Nihayet içerideydik. Meğer tüm gün bant kaydı sandığımız ilahiler, canlı olarak icra ediliyormuş! Tekrar saygı duyduk. İçeri girenler saygı selamlamasını yapıp geri geri çıkıyorlardı. Bize, biraz kalıp etrafı izlememiz için istisna yapıldı. Baş Guru ile göz göze geldiğimizde, onun başını öne eğerek bizi selamlaması, sıradan bir Sih için ömür boyu anlatacağı bir anı olurdu.
Dışarı çıktığımızda oldukça huzurluyduk. Üst kata çıkıp el yazması, paha biçilemez orijinal kutsal kitabı gördük. Terasa çıktığımızda ise birbirimize “İstanbul’dayken hayalini kurduğumuz, acaba gidebilir miyiz?’ diye konuşurken şimdi Altın Tapınağa dokunuyorduk.”
Gecenin yorgunluğuyla hemen yatağa uzandık. Odamızdaki diğer yatağın sahibi kız, çarşaflarımızın bize ait olduğunu öğrenince gülümseyerek eşyalarını topladı ve gitti. Diğer yatağın sahibi, çekik gözlü bir delikanlı ise hiç konuşmadan gelip yattı. Ablamın neredeyse dipdibe yattığı bu koşullarda, karmaşa içinde derin bir uykuya daldık.
Sabah, arkadaşımın “kalk kalk, dolabın anahtarını tuvalete düşürdüm!” çığlığıyla uyandım. Pasaportlarımızın ve paramızın olduğu dolabın anahtarı! Telaşla görevlilere haber verdik. Tüm çabalarına rağmen kilidi açamadılar. Sokakta anahtarcı bulamayınca konaklama merkezine döndük. Yetkililer, hiç sorun etmeden ve “olur böyle şeyler” diyerek kilidi keserle kırdılar! Yetkililerin bu hoş tavrı, Hindistan’daki seyahatlerimizin en unutulmaz olaylarından biri oldu. O sırada işgüzar biz gezginin saçma sorularına maruz kalsakta neyse ki olayı atlattık. Tekrar dışarı çıkıp etrafı gezdik ve geldiğimiz gibi servisle trene doğru yöneldik.
Tekrar dışarı çıkıp etrafı gezdikten sonra, geldiğimiz gibi servisle tren istasyonuna yöneldik. Bu kez daha düşük kalitede bir sınıftan bilet almıştık; varsın yemek verilmesin, hiç sorun değildi.
Fakat istasyonda bir gariplik vardı. Herkes, vagonlara asılan listelere üşüşmüştü. Listede adımızı bulamayınca diğer vagonları kontrol etmeye başladık ve nihayet yerimizi bulduk. Yolculuk başladıktan bir süre sonra görevli gelip, daha rahat koltukların olduğu başka bir vagona geçmemizi söyledi. Nedenini sormasak da, bu rahatlığa itiraz etmedik.
Gece yarısı Delhi’ye vardık. Üçüncü gecedir gece yarısından sonra sokaklardaydık. “Delhi sokaklarında gece yolda yürümeyin” tembihlerine inat yaparcasına.
Unutmayın: Biz dolaştık ve bir sorun yaşamadık; ama bu, herkesin akın akın gece gezmesi gerektiği anlamına gelmez. Temkinli olmakta her zaman fayda var.
Bu yazımızın da sonuna geldik. Umarım Amritsar ve Altın Tapınak ruhu size de ulaşmıştır!
Yeni yazılarımdan haberdar olmak ve daha fazla fotoğraf, video için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın!
Instagram : pustoodunya
Hindistan ile ilgili diğer yazılarımı okumak isterseniz linkler aşağıda
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
7 Comments
Valla artık okumayacağım bu hindistan maceralarını sizinki de çok güzel inanmıyorum.
Nasıl kıskanıyorum ve ben bir türlü gidemiyorum zaman, yanıma arkadaş, tek gitsem çevrem bırakmıyor.
Yaaaaaaaaaa nedir bu offffff offfffff
hiç öle düşünmeyin hep gidebileceğinize inannın . gün olur bir bakmışsınız elinizde bilet delhi uçaını bekliyorusunuz. bize aynen öyle oldu . bilete bakıp bakıp güler mi insan biz güldük , iananmadık , fotokopisini cebimizde taşıdık daha ne saçmalıklar . asında halen yaptığımıza inannamıoruz . o yüzden eminim sizde gününbirinde gidersiniz :)
Çok tatlısınız “gün olur bir bakmışsınız elinizde bilet delhi uçağını bekliyorsunuz” çok iyi geldi burası.
teşekkürler, inanmak evet deniycem. haberdar ederim sizi, takipteyim nasıl olsa.
?
Çok güzel anlatmışsın
Ne güzel şeyler yaşamışsın :) Beraber de gidelim.
nasıl güzel olur Martıcım :)