Bu yazıda sizi Kruja ‘ ya götüreceğim. Arnavutluk’ta küçük bir dağ köyü gibi görünse de çok daha fazlasıdır. Öyle ki Arnavutluk’ un kalbi diyenler bile vardır.
Kruja isminin, şehrin her yerinde çok sayıda bulunan “ krua ” yani “ su kaynağı” teriminden türediğine inanılıyor.
Skanderbeg dağlarının zirvelerinden biri olan Mali i Krujës’in dik bir yamacındaki Kruja, Arnavut devletinin ilk başkenti olarak bilinir. Şimdiki başkent Tiran’a ise yaklaşık 30 kilometre uzaklıktadır.
Deniz seviyesinden 608 metre yükseklikte yani öyle çok da yüksek değil ama dikkatlice bakarsanız Tiran’ ı ve Adriyatik denizini görebilirsiniz. Fakat burayı önemli yapan manzarası değil buranın ilk başkent oluşu ve Arnavut kahraman İskender Beyin memleketi olmasıdır.
Tiran ile Kruja arasında her saat 07:00 ile 18:00 arasında sefer yapan minibüsler bulunmaktadır. Bu otobüsler Kuzey-Güney Otobüs Terminali’nden kalkar ve Kruja’ya yaklaşık bir saatte ulaşır.
Tiran’daki bu otobüs terminalinin şehir merkezine yaklaşık 15-20 dakika uzaklıkta olduğundan erkenden yola dökülmekte fayda var. Terminale gitmek için Skanderbeg Meydanındaki Ulusal Müze’nin arkasındaki duraktan belediye otobüsüne binebilirsiniz. Kamza ve Instituti yönüne giden otobüsler sizi otogara götürür. Tiran – Kruja bileti çok pahalı değil. Taksi ile de gidebilirsiniz, araç kiraladıysanız da yolunuz İşkodra tarafına düşecekse o gün gitmeyi planlamanız iyi olur. Çünkü o güzergah üzerindedir.
Aslında çok büyük bir yer olmadığından bir iki saatte gezilebilir. İlgi alanınıza göre bir gece kalmanız da gerekebilir. Benim gittiğim yıllarda burası turistik değildi. Bir Arnavut olarak elbette tarihi önemini bildiğim için bir gece kaldım. O gezimizde annem, ablam, teyzem, teyzemin kızı yani mini bir kadınlar grubuyduk. Hepimiz Arnavutça konuştuğumuz için insanlarla muhabbet etme şansımız oldu, geniş bilgiler edindik.
En güzel yanı manzarası olsa da göz alıcı bir eski bir çarşısı var. Otantik Balkan atmosferi, tarihi hikayeleri ve güler yüzlü yerel halkı, Kruja’yı keşfetmeyi gerçek bir keyif haline getiriyor. Biz gittiğimizde kaldığımız otelin salonunda düğün vardı. (Panorama hotel ) Ehh biz de hemen katıldık. Ertesi gün bizi düğünde görenler sokakta tanıyıp mirë se vini – hoşgeldiniz diyordu.
Şehirde sizi ilk karşılayacak tipik Osmanlı çarşısıdır. Arnavut kaldırımlı sokaklar ve güzel ahşap evlerin arasında cici bir yer. 400 yıldan uzun bir süre önce Osmanlıların inşa ettiğini anlamak hiç de zor değil.
Şirin dükkanlarla dolu küçük sokaklarında dolaşırken sanki bir masal kitabına adım atmış gibi olacaksınız. Yolun her iki tarafında da güler yüzlü satıcılar, geleneksel yerel el sanatlarını ve ürünlerini görmeniz için sizi bekliyor olacak. Güzel el dokuması kilimler, ahşap eşyalara kadar her şey var. Burası hediyelik eşya almak için mükemmel bir yer. Huzur içinde dolaşabilir ve çarşının güzel fotoğraflarını çekebilirsiniz. Satılanların genelde Arnavutluk bayrağı ve kırmızı siyah renk objeler olması kaçınılmazdır. Bizler bayrağımızı ve onun simgelediği çift başlı kartalı severiz. Zaten geleneklerimize bağlılığımızla biliniriz ehh biraz da inadımızla…
Bu küçük, dik bir yamaçtaki yerleşim yerinin tarihçesi çok eski yıllara dayandığı biliniyor. Tarihi belgelerde Kruja ve kalesinin adının ilk kez MÖ 10. yüzyılda geçtiğini görüyoruz. Muhtemelen İliryalılar, sonra Romalılar geldiler.
Çarşının sonuna ulaştığınızda, tepeye doğru yürümeye devam ediniz. Köyün oldukça yukarısında, sağlam bir kaleyi göreceksiniz. Bu şehir ve kalenin en hareketli günlerini İskender bey zamanında yaşadığını biliyoruz. Kim bu İskender Bey Arnavutluk’ un her yanında resmini heykelini gördük diyeceksiniz, işte şimdi onunla tanışma zamanımız geldi.
Babası İvan (Gjon) Kastrioti, o dönemde Arnavutluk’un önemli beylerinden biridir.
Osmanlı bölgeyi 1415 yılında topraklarına katıyor ve o zamanlarda buradaki derebeyi olan Kastroati ailesiyle anlaşma yapıyor. Sen krallığına devam et ama isyan etmeyeceğine dair bize garanti ver, diyor. O da daha sonra İskender bey olarak tanıyacağımız oğluyla beraber üç oğlunu padişaha rehin olarak veriyor. Hikaye böyle başlıyor.
Çocuklar Edirne’ de eğitime tutuluyor hatta Fatihle beraber büyüyorlar. Tıpkı daha sonra kazıklı Voyvoda olarak tanıyacağımız Vlad Tepeş gibi… Ders aldıkları medrese gözümün önünde canlandı bir an; Vlad tepeş kardeşi Radu, İskender bey ve kardeşleri, şehzade Mehmet filan ortam karışık. Yalnız biraz bizim bu Mehmet’ten mi kaynaklanıyor yoksa imparatorluğun kendisinden mi bilemiyorum bu sınıftaki herkes ona gıcıklıkları yüzünden binlerce insanın ölümüne sebep olmuşlar gibi bir şey yok mu sizce de? Neyse artık olan olmuş günahları boyunlarına olsun… Biz kendi konumuza dönelim:)
Gel zaman git zaman küçük İskender büyümektedir. İskender Bey olur ve Osmanlı ordusunda önemli görevlerde, büyük başarılar elde eden biridir. Fakat geçmişini ve geldiği yeri asla unutmaz. Babasının hakimiyet sürdüğü toprakları geri alma arzusuyla Osmanlı ordusundan ayrılarak Tiran yakınındaki Kruja (Akçahisar) Kalesi‘ni ele geçirir ve Osmanlı’ya karşı isyan başlatır.
Az askerle, küçük ama düzenli bir orduyla Osmanlıya karşı gelmek çok zordur. Osmanlı 160 ila 200 bin kişiyle 20 bini anca bulan Arnavutların üstüne altı kez gelir. İskender Bey ve 3000 kişilik ordusu bu kaleyi bir harekât üssü olarak kullanır. Kruja kalesini, II. Murad dört kez, oğlu Fatih Sultan Mehmet iki kez kaleyi kuşatsa da alamaz.
Bu kuşatmalardan birinde enteresan bir olay yaşanır. Bir gece İskender Bey, boynuzlarına mum takılmış bir keçi sürüsünü aşağıda kamp kuran Türklerin üzerine gönderir. Bunun bir Arnavut saldırısı olduğunu sanan Türkler harekete geçince, İskender Bey de saldırıya geçer ve onları yener. İskender Bey, o gece kullandığı “ustaca taktiklere” atıfta bulunarak, üzerinde keçi başı bulunan bir miğfer tasarlar. İşte fotoğraflarında gördüğünüz miğferin hikayesi budur.
İskender Bey, 1443’ten 1468’de sıtmadan ölüne kadar, yaklaşık 25 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin Arnavutluk’ta tam anlamıyla yerleşmesini engellemek için mücadele etmiştir. Fatih Sultan Mehmet’ i bezdiren, koca İstanbul fatihine; hiçbir millet beni Arnavutlar kadar yormadı, dedirten adamdır.
Ortodoks doğup, müslüman olan sonra katoliklerden yardım alınca mezhebini değiştiren komutan stratejik zekası ve gerilla taktikleriyle tanınır. O öldükten sonra Fatih’ in ” vay Hıristiyan dünyasının haline, kılıç ve kalkanlarını kaybettiler” demiştir. Dünya çapındaki askeri akademilerde hala taktikleri incelenmektedir. Dinini değiştirip hristiyan olsa da adını değiştirmemesi ise ilginç bir detaydır. Bana müzisyen Emir Kusturica’yı anımsattı nedense.
Her yerde karşınıza çıkacak bu adam ve başındaki sembol artık sizi şaşırtmayacak değil mi?
Kaleye adım attığınızda, solunuzda etkileyici Ulusal İskender Bey Müzesi binasını göreceksiniz. (İskender Bey Müzesi’ni komünist lider Enver Hoca’nın kızı tasarladı.) Müzede, ulusal kahramanın yaşadığı döneme ait tablolar, zırhlar, belgeler yer alıyor. Ancak bunların çoğu replika. Örneğin, keçi başlı orijinal miğfer, Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi’nde sergileniyormuş. Şaşırdık mı, tabii ki hayır, koca Bergama Berlin’de sergileniyorsa miğfer ne ki koy çantaya götür.
Müzenin kuzeyinde eski bir gözetleme kulesi ( Kulla e Kalasë ) bulunmaktadır.
Müzenin önünde Fatih Sultan Mehmed Döneminde yapılan Fethiye Camii kalıntılarını göreceksiniz. Fatih Sultan Mehmet Camisi de deniyor. Osmanlılar, camiyi 1481’de inşa etmiştir. Günümüzde sadece minaresi kalmıştır. Cami Enver Hoca’nın din karşıtı kampanyalarından zarar gören yerlerden sadece biri.
Fakat şehrin içinde aktif kullanılan geçtiğimiz yıllarda TİKA tarafından tadilatı üstlenilen cami de görülmeye değerdir. Cemaati bayaaa kalabalıktı. Arnavutluk için şaşırtıcı bir durum bu aslında bakarsanız. Kruja Kalesi’nin ana giriş kapısına çok yakın bir mesafede, tarihi çarşıya bitişik bir konumdadır. Bu nedenle halk arasında “Pazar Camii” veya “Büyük Cami” olarak da anılır.
Geçmişin İzleri: Kruja Etnografya Müzesi
Cami kalıntılarının alt kısmında 1764 yılında inşa edilmiş bir konak göreceksiniz. Zamanında Toptani hanedanının evi iken müzeye çevrilmiştir. Klasik bir Osmanlı evi olan müze size tanıdık gelecektir. Çünkü klasik Safranbolu konaklarının neredeyse aynısıdır. Yine de siz kalenin alt kısmına denk gelen mahallelerde ara sokakları gezmeyi unutmayın.
Giriş Ücreti ve Saatler: Her gün 09:00 – 16:00 saatleri arasında ve ücreti 600 LEK
Nerede : haritadaki yerine bakmak istereseniz şuraya
Evliya Çelebi Kruja’dan (Akçahisar) bahsederken özellikle Sarı Saltuk gibi efsanevi bir şahsiyetin makamının bulunduğu kutsal bir yeri çokca anlatır.
Seyahatnamesinde kısaca şöyle aktarır.
” ve bu kalenin içinde bir dağın zirvesinde, yedi bin yıllık bir mağarada Sarı Saltuk’un makamı vardır. Bu aziz zatın kerametiyle, buraya bir ejderha geldiğinde onu yendiği, dağdan aşağıya attığı rivayet olunur. Bu ejderhanın izleri, o günden beri hala o dağda durur. Akçahisar, bu yüzden Sarı Saltuk’un manevi gücü ve bereketiyle mübarek bir şehir olmuştur. “
Bu durum, Evliya Çelebi’nin gözünde Kruja’yı sadece bir yerleşim yeri değil, aynı zamanda manevi gücün ve kerametlerin merkezi haline getirir. Peki nerededir bu bahsedilen tekke derseniz, yürüyerek iki saat sürecektir. Taksi ile gayet rahat gidilebilir.
Kruja Dağı’nın tepesinde bulunan bu ibadethane tasavvufun bir kolu olan Bektaşi cemaati için kutsal bir mekandır. Muhteşem doğayla çevrili olan bu yer, inanılmaz manzaralar sunar. Huzur ve manevi bir deneyim arayanlar için mükemmel bir yerdir. Sarı Saltuk biraz derin ve geniş kapsamlı bir konu meraklısı zaten bilir, merak eden de kendisi araştırsın. Fakat size buradaki tekkeden birkaç kare fotoğraf sunabilirim.
…
Kruja’da bir başka tekke daha var, o da Hacı Mustafa Baba’ya adanmıştır. 1990 yılında Arnavutluk’ta yeniden açılan ilk bektaşi tekkesidir. Bu Bektaşi tekkesi de Kruja’ya giderken yol üstündedir. Hatta tekkenin bahçesindeki zeytin ağacının İskender Bey tarafından dikildiği söyleniyor. Biz geçerken görmüştük içine girmedik fakat dışına asılan Hz. Ali resimleri ve kapısında turistik eşyaları görünce zaten geldiğinizi anlayacaksınız. Tüm bu anlattığım yerlerin haritadaki yerlerini
Albanopoli: Arnavutluk İsminin Kökeni ve Antik İzler
Ola ki araba kiraladınız ve arkeolojik alanları gezmeyi seviyorsunuz ya da Arnavut tarihini derinlemesine inceliyorsunuz o zaman burası listenizde olsun.
Kruja’ya varmadan önce, Zgerdhesh köyüne sapın. Surlarla çevrili bir tepe, yaklaşık on hektarlık bir alana yayılan antik kenti kaplıyordu. Tepenin zirvesinde, kuleli yüksek surlarla akropol savunuyorlardı. Basit görünümüne rağmen, Arnavutların yaşadığı eski bir İlirya yerleşim yeriydi. Albanopolis ve Albani’ye dair ilk kanıtlar ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Batlamyus, onları MÖ 2. yüzyılı ünlü bir İlirya kabilesi olarak gösterir.
Gelin bu isim meselesine de beraberce bakalım.
Arnavutlar kendilerine “Shqiptar” (Şkıptar) derler ve ülkelerini de “Shqipëria” (Şkıperia) yani “Kartalların Ülkesi” veya “Kartal Yuvası” olarak adlandırırlar. Ama tüm dünyada onlar Albanian der, ülkeye de Albania.
Sizin Arnavutluk dediğiniz, bizim “Shqipëria” tüm dünyanın ise “Albania” demesi garip değil mi? İşte bu Albania ismini bahsettiğim o antik kentin adının yazılı kaynaklarda Albanapolis olarak geçmesinden almıştır. Aynı zamanda Latince “alba” yüksekte duran anlamından kaynaklanıyor. Beyaz anlamına geldiğinden de bahsedilir. Hatta Gal İskoçcasında halen Arnavutluk’ un adı Alba.
Sadece Türkiye’de adı, Arnavutluk !
Orta Çağ’da Arnavutların ataları olan İlliryalılar, Arber, Arberesh, Arbanon veya Arbanoi gibi isimlerle anılıyordu. Yunanlar, bu halkı ve bölgeyi “Arvanitis” veya “Arvanitler” olarak adlandırmışlardır. Osmanlılar, Balkan coğrafyasındaki Yunanlarla olan etkileşimleri ve fetihler sırasında bu kelimeyi benimsemiş ve zamanla Türkçeleştirerek “Arnavut” şekline dönüştürmüşlerdir. Şimdi bu kısım tamam cepte neden bize Türkiye’de Arnavut dendiğini anladık, rahatladık.
Size Sicilya adasında yaşayan bir Arnavut topluluğundan bahsetmek isterim. Onların da adı Arberesh Arnavutları. Onlar ise Osmanlı bölgeyi tamamen ele geçirince 15. yy da İtalya’nın güneyinde kaçanların devamıdır. Bugün halen yoğun olarak Sicilya adasında yaşarlar. Büyük göçler vermişler özellikle ABD, Arjantin ve Kanada’ya. Adada kalanların ise tüm adetleri, yemekleri, kıyafetleri neredeyse bizler yani Arnavutlarla aynı olması ilginçtir. Konuştukları dil original Arnavutçadır. 1980 yılında dili koruma üzerine atılımlar yapıp gençlerin öğrenmeleri için dernekler bile kurmuşlar. Günün birinde gidip onlarla konuşmayı çok isterim. Onlar hakkında daha fazla bilgi edinmeyi size bırakıyorum. Aklıma gelmişken dünyaca meşhur Danny DeVito bu Arnavutlardandır.
Bu şehrin bir başka önemi daha var. İskender Bey ilk kez, kırmızı zemin üzerine ünlü çift başlı kartalı taşıyan bayrağı burada dalgalandırmıştır. Bu, daha sonra bağımsız Arnavutluk’un resmi bayrağı olmuştur. Dünyanın sürekli kullanılan en eski bayraklarından biridir. Gururla her ortamda, her şekilde yanlarında bulundurdukları bayraktaki kırmızı renk, Arnavut halkının cesaretini, gücünü ve görkemini temsil eder. Siyah renk ise özgürlük, gözü karalılık ve kahramanlığın sembolüdür.
Kartaldaki 25 tüy ünlü hükümdar İskender bey’in ülkeyi yönettiği yılları sembolize eder. (demiştim size bu İskender bey hep karşınıza çıkacak diye. ) Çift başlı oluşunun iki diyalekti Geg ve Tosk ‘u temsil eder diyenler de var. Çok da emin değilim ama hadi öyle olsun:)
Biz Arnavutlar bayrağı ve içindeki kartal simgesini çok önemseriz. Elbette her millet bayrağını çok sever.
Ülkenin adına, bayrağına yerleşen bu kartal sembolü dünyanın her köşesine dağılmış Arnavutları birbirine bağlıyor. Hatta ellerimizi birleştirerek yaptığımız bayrak selamımız bile var. Eklemek isterim ki bayrağını bu kadar seven ve her objede kullanan Amerikalılar dışında tek millet Arnavutlardır. Hiç öyle “biz Türkler de bayrak severiz” diye hemen atlamayın. Gidip görenler beni anlamıştır. Arnavutları anlarım da Amerikalıları halen anlamış değilim o her evin kapısına bayrak asma olayı neden?
Bir de Madonna’nın American life şarkısının video klibinde şarkının en güzel kısmında gösterilir. Böyle de çok da lazım olmayan bir bilgi aktarayım. Modanna’yı çok severim de…
Şehirde gezerken yorulanlar için iyi haberlerim var. Sabah kahvesi için mükemmel küçük kafelerden, muhteşem manzaralara sahip restoranlara kadar Kruja’da seçebileceğiniz birçok iyi yemek seçeneği mevcut. Birçoğu uygun fiyatlarla geleneksel Arnavut yemekleri servis ediyor ve çoğu yüksek puan alıyor. Kaleye çıkarken bir lokantada taze pişmiş ekmek ve lezzetli bir salata, Elbasan tavanın tadını çıkarın.
Şehirde görülecek yerleri şuradaki haritada işaretledim.
Yazılarım hoşunuza gittiyse siteme abone olabilirsiniz. Böylece yeni yazılarımı size e-mail ile haberdar edebilirim. Ayrıca beni diğer sosyal mecralardan da takip ederseniz çok sevinirim.
Youtube: pustoodunya
İnstagram : pustoodunya
Arnavutluk gezi rehberi burada
Arnavutluk ve arnavutlar hakkında az bilinenler burada
Tiran gezi rehberi burada
Kuzey Arnavutluk Theth dağ köyü BURADA
Berat gezi rehberi burada
.
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.