

Kartaca Uluslararası Havalimanı Tunus’un dünyaya açılan kapıdır. Uçuşların çoğu ülkenin başkenti Tunus’a iner. Bu modern şehir, bir zamanlar antik dünyanın en büyük güçlerinden biri olan Kartaca İmparatorluğu’nun merkeziydi.
Efsaneye göre, Romalı general Scipio Africanus, şehrin bir daha asla verimli topraklar sağlamaması için toprağa tuz serpmiştir.
İşte böylesine büyük imparatorlukların paylaşamadığı bu topraklarda şimdilerde de Tunus ülkesi yer alıyor. Bu yazımda başkent Tunis şehri ve ona çok yakın olan Kartaca harabelerini anlatacağım. Elbette son zamanların gözde mavi beyaz sahil kasabası Sidi Bou Said kasabasına da gideceğiz. Önceliğimiz başkent Tunis olacak.
Avenue Habib Bourguiba caddesi : Şehrin ana caddesi aynı zamanda kalbi olan cadde adını ulusun kurucusundan yani Habib Bourguiba’ dan alıyor. Upuzun iki yanı ağaçlarla kaplı bu geniş cadde Paris Şanzelize caddesini anımsatıyor. Sağlı sollu mağazalar (ki LCW bile vardı), kafelerle ışıl ışıl bir cadde. Bir başında saat kulesi, ortasında Habib Bourguiba ve İbn-i Haldun heykelleri olan cadde eski şehrin çarşı girişi Bab El Bahr’ a dek uzanıyor.
Bu caddeye bağlanan ana alter caddelerden birinin adı “Türkiye” caddesi zaten diğer tüm caddelere de bir ülke ismi verilmiş. Kimseyi üzmemek için gayet akıllıca davranılmış. Haritayı incelerken caddelere önemli insanların isimlerini de verdiklerini gördüm. Genelde kendi ülkeleriyle bağlantılı kişilerdi. Hannibal, İbn-i Haldun gibi, fakat bir isim daha dikkatimi çekti ve ilk gün gidip hemen o caddeyi bulduk. Doğru tahmin ettiniz “Mustafa Kemal Atatürk caddesi” başkent Tunus’ta güzel bir lokasyonda yerini almıştı.
İlginç bilgi : Habib Bourguiba kendisine Atatürk’ ü örnek alan bir liderdir.
St. Vincent de Paul Katedrali : Fransız sömürge döneminden kalma bu katedral, Tunus’un kalbi olan Habib Bourguiba caddesi üstündedir. Katedralin varlığı, dini farklılıkları ve Tunus’un çok kültürlü yapısını yansıtır niteliktedir.
Bab El Bhar : Habib Bourguiba caddesinin Medina tarafında bulunan tak benzeri bir kapıdır. Eskiden deniz buraya kadar uzandığı için Bab-el Bahr (deniz kapısı) ismini almış. Fransız sömürgesi zamanında Port de France ismini almış. Çevresinde bir zamanalr yapılar varmış ama yıkılınca sadece kapı kalmış. Yine de özellikle gece ışıklarıyla güzel görünen Bab el Bhar, Zafer Meydanı’nın koşuşturmacasında öne çıkıyor. Her zaman hareketli meydanda kafelerde oturup, koşuşturan çocukları, acelesi olan Tunusluları izlemek için ideal bir yer.
Nihayet atmosferik Tunus’a geldik, hoş geldiniz! Şehrin medinesindeki birçok ara sokakta dolaşırken çok eğleneceksiniz. kaybolacaksınız, muhtemelen birkaç kişiye aradığınız camiyi soracaksınız. Onlar da yolu tarif etmeden önce nerelisiniz diyecek, tahminlerde bulunacaklar. Cevabınızı alıp biraz ilerleyince yine şüpheye düşecek yine soracaksınız. Böyle böyle cezbedici, dolambaçlı sokaklarda, sayısız kafe, neredeyse her şeyi satan tezgahlar arasında medinada kaybolacaksınız.
“Arapça’da tam anlamıyla ‘şehir’ anlamına gelen Medina, Mağrip ülkelerinde bir şehrin veya kasabanın eski Arap mahallesini belirtmek için kullanılan bir terimdir.“
Tunus’un eski şehir merkezi olan Medina, daracık ve karmaşık sokakları, otantik atmosferi ve geleneksel Arap mimarisini taşıyan evleriyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor. Günümüzde Tunus’a özgü eşyalar satın alınabilecek mağazalar, egzotik kafeler, el sanatı galerileri olan bir bölgeye dönüşmüş durumda.
Benim duvarlarda hasbelkader gördüğüm sokak isimlerinden yaptığım liste şöyle oluştu. Souk el Attarine yani Parfüm Pazarı Zitouna Camisine yakındı. Tuhafiye pazarı Souk de Etoffes kumaş filan satılan dükkanlar vardı. En sevidğim halıcılar sokağının adı da Souk des Tapis. Bir de varlıklarından habrdar olduğum ama kendilerinin içinden muhtemelen geçtiğim fakat tabelasını filan göremediklerim var. Souk des Orfevres kuyumcular, Souk de la Laine yüncüler, Souk des Femmes Kadınlar Pazarı, Souk de Chechias ise Şapka Pazarı gibi.
Tüm bunların arasında gezerken en güzeli aniden kendimizi tatlıcıların önünde bulmamız ve ısrarla tattırmak istemeleriydi. Nezaketen teşekkür edip geçmek istesek de başaramadık. Doğrusunu isterseniz alıştık da, bir baktık biz uzatsalar keşke diye bekler olmuşuz Dönerken ailelerimize tadımlık almayı da ihmal etmedik. Bir diğer yazımda Tunus tatlıları kısmı yer aldı. Okumak isterseniz bir bakın yine dönersiniz çarşı gezisine devam ediyoruz.
Çarşının belki şehrin belki ülkenin simge olarak kabul ettiği bir camidir. Çarşıdaki hareketlilik, aslen 7. yüzyılda inşa edilen ancak 9. yüzyılda yeniden inşa edilen Ez-Zitouna Camii etrafında gelişmiş. Zeytuniyye Camii, Arap mimarisini taşıyan Tunis’teki gezilecek en önemli yerlerden. Adını bilerek farklı yazdım çünkü haritalarda ve tabelalarda farklıydı. Bir zamanlar zeytinliklerin ortasında olduğundan ve sonradan etrafına çarşı inşa edildiğinden bu ismi almış.
Eskiden sadece cami olarak değil bir medrese olarak da hizmet veriyormuş. Mermer, granit kullanılığı gibi ve Kartaca şehrinden gelen 160 Roma sütunuyla inşa edilmiştir. Cami sadece namaz saatlerinde açıktı ve bence anlamsız bir uygulama. Turistik bir cami için gerekirse bir bedel belirlenmeli ve insanlar sürekli gezebilmedilir. Biz bile girerken müslüman olduğumuzu ispatlamak için binbir dua okuduk. Hoşgörü bunun neresinde dedik, biz böyle dediysek diğer din mensupları ne demez ?
İlginç bilgi : Bu cami aynı zamanda Cathedral-Mosque of Córdoba’ya ilham kaynağı olmuştur.
Sekizgen minareler, Osmanlı mimarisinin Tunus’a kattığı en belirgin öğelerden. Osmanlının Tunus’a getirdiği en önemli etkilerden biri de Hanefi mezhebi olmuş. Ben minaresini çok sevdim hatta Zeytuna camisi minaresinden daha sevimliydi. Ya da bana öyle geldi bilemiyorum ama ben onun resmini çizerken çok mutlu oldum. Bunda oturup bir şeyler içtiğimiz begonvil kaplı sokağın da katkısı büyük.
Muhtemelen kahvehaneler de Osmanlı ile buraya taşınmış ve sosyal yaşamın merkezi haline gelmiş olabilir.
Sidi Youssef Dey Mosque: Türkçesi Yusuf dayı camisi, Tunus’ un dayısı Yusuf adına 17.yüzyılda yapılmış. ( Tunus’ un dayısı ne demek anlamadım ama çaktırmıyorum ) Hammouda Camisi minaresiyle çok benziyor. Cami, Tunus’ta inşa edilen ilk Osmanlı camisi olması nedeniyle önemli kabul edilmektedir.
Yusuf Dayı Camii, 1631’de bir cami haline gelmeden önce, öncelikle topluluk önünde konuşma yeri olarak faaliyet gösteriyormuş. O zamanlar başkentte inşa edilecek 11. camiymiş.
Çarşı Üstünden Tunis’e Bakış için kafeler : Tam yerini tarif edemem ama çarşıda kime sorsanız göstereceğine emin olduğum iki kafe var. Alameti farikaları ise tüm çarşıyı yukardan görebileceğiniz manzarları. Aynı zamanda çini kaplı zemin ve duvarları. Burdaki handikap hediyelik eşya satan dükkanların içinden yukarı çıkmak zorunda olmanız. Bir de fotoğraf çekmek istediğinize illa bir şey için diyorlar ama üstelemiyorlar da. Birinin adı cafe panorama birinin adı da Cafe du Souk idi.
Yemen’den Sevilla’ ya Endülüs’e ordan Tunus’ a gelen Haldun ailesinin bir ferdi. Kendisi Tunus’ da doğmuş. En meşhur eseri ” Mukaddime ” dir. Sosyal bilimlerin öncüsü, siyaset bilimi açısından görüşleri halen geçerli bir adamdır. Anlat anlat bitmez biri olduğundan bu yazıda detaya girmiyorum, araştırmak size düşüyor.Fakat kesin olmamakla birlikte genel görüşe göre şu iki kelimeden oluşan sözü en bilinenid ve çarpıcı olanıdır.
Ancak evini bulmak için çok çabaladık. Maps uygulamaları dar sokaklarda yönü bulmakta zorlandı ve hiçbir tabela yoktu. Birkaç kişiye sorduk, allahtan bilene denk geldik. Kapısının önünden geçip gitmişiz ki ablam seslendi, işte burada diye. Meğer duvardaki haritayı incelediğimiz yer eviymiş ama sadece arapça bir tabela koyulmuş. Duvarlar pis, sokak pislik içindeydi. Hiç böyle bir yer beklemiyorduk doğrusu. Yani neymiş öyle yalandan meydana heykelini yapmak yetmezmiş. neymiş, coğrafya kadermiş!
Kasbah square : Meydanın kendisi pek gösterişli olmasa da Maliye Bakanlığı ve diğer binaların güzel bir manzarasını sunuyor. Burdan az ileride sizi Romalıların kıtaya bıraktığı ölümsüz bir eser bekliyor.
Su Kemerleri kalıntıları da boylu boyunca uzanıyor fakat Tunuslular da turistler de pek ilgilenmiyor sanırım. Öylece şehirde duruyor gerçi biz koskaca Saraçhane Bozdoğan kemerinin altından geçen bir millet olarak aşinayız su kemerlerine ama yine de görülmeye değerdir. Romalıların su sistemleri konusunda dahi oldukları tartışılmaz fakat ne yazık ki mekanın mülkiyeti ve bakımı eksik. Koca İbn- İ Haldun’ un evine tabela koymayanlardan burası için bilgi vermelerini beklemem hata zannederim.
Biz yolumuz devam edelim ve dünyanın en büyük mozaik müzesine doğru ilerleyelim. İlerleyelim dediysem yürüme mesafesinde değil bilginiz olsun. ( bahsi geçen her yeri haritamda işaretledim link aşağıda )
Bardo müzesi : Kahire Mısır Müzesi’nden sonra Afrika’nın en önemli müzelerinden biri olan müze, ihtişamlı atmosferiyle sadece mimarisi için bile ziyaret edilmeye değer. Tunus’un en ünlü müzelerinden biridir ve antik Roma mozaiklerinden oluşan zengin koleksiyonuyla bilinir. Bu müzede Fenike, Roma, Bizans ve Arap dönemlerine ait eserler bulunur. Müzedeki sergilenen eşyalara dokunmak serbesttir. Üstelik mozaiklerin üzerine basarak ilerlemeniz gerekiyor. Dünyanın en büyük mozaik müzesi olarak bilinir.
Bardo Müzesi giriş ücreti 11 TND.
İlginç bilgi : 2015’ de bombalı saldırıda 22 kişinin öldüğü bir yerdir ve bir dönem bu olay Tunus’a hiç turist gelmemesine neden olmuştur.
Şimdi tüm şehirdeki görülecek ana yerleri anlattım ve biraz deniz kenarına uzanma vakti geldi.
Tunus şehrinden git gel yapılacak sahil şehri Sidi Bou Said ülkenin görülecek en şirin bölgelerden biri.
Nasıl gidilir ? Biz belediye otobüsü ile gittik ama trenle de gidildiğini duyduk. İkisi de aynı duraktan kalksa da treni insanların tercih etmediğini farkettik. Biz de atladık otobüse yaklaşık 45 dk da halkla içiçe gittik. Bilet 1 TND ve saklayın çünkü dönerken de onu gösterince ekstra ödeme istemediler. Pek anlam veremesek de galiba gidiş dönüş biletiydi ya da biz turistiz diye kıyak yapıldı.
Otobüs kalkış durağının adı Terminus Tunis Marine’dir. Yeri de Habib Bourbougiba caddesinin başındaki saat kulesi civarında. Kime sorsanız gösterir. Aynı zamanda burası havalimanına giden otobüslerin de ana durağı olan bölge. 347 numaralı otobüs gidiyor. Yine de sormakta fayda var tabii ki.
Bu küçük sahil kasabası mavi beyaz evler, begonviller ile insana neşe yüklüyor. Neden mavi sorusuna Tunusluların verdiği cevaba pek inanmadım bakalım siz inanacak mısınız? Şöyle; burada yaşayan Fransız ressam Rodolphe d’Erlanger, kendisine Ennejma Ezzahra Sarayı’nı yaptırıyor. Onun yaptırdığı bu mavi – beyaz saray bütün kasabaya ilham oluyor ve bütün evler mavi beyaza dönüyor. Oysa mutlaka duymuşsunuzdur mavi renk akrep, yılan ve böcek önleyen bir renk olduğundan sıcak yerlerde tercih edilir. Hatta Trakya’da bile köy evlerinin kapısı böyle canlı mavi olurdu. Öyle ressam filan hikaye…
Bu anlatıyı bir kenara bırakırsak oldukça küçük ama karakteristik çift kapıları ve maşrabiyeleriyle büyüleyici bir bölgedir.
Maşrabiye : Oymalı ahşap kafeslerle çevrili, insanların dışarıyı görmesine izin verirken, başkalarının içeriyi görmesini engelleyen çıkıntılı pencerelere verilen isimdir.
Bu minik şehre girer girmez satıcılar buyrun buyrun diyecek, siz dümdüz yürüyün ve kokuyu takip edin. Ama hemen yemeyin sokakları gezin önce ve Sidi Bou Said’i giden herkes gibi Cafe des Delices’ten bu manzaranın fotoğrafını çekin! Oturup bir şeyler de yeyip içebilirsiniz. Ama kıyı manzaralarına tepeden bakan, parlak mavi kapılı, beyaz binaların arasında dolaşmak daha keyifli geldi.
Biraz yokuş in çık her köşede fotoğraf çekil derken, bir yandan da sıcak basacak. O zaman işte meşhur tatlıcı bambalouni ye uğrayın mesela. Bu dev pişi kızarıp üstüne pudra şekeri dökülen bir tatlı. Sağlıklı atıştırmalık olmasa da kesinlikle lezzetli ve fiyatı sadece 1 dinar. Sağlı sollu bu tatlıdan yapan var ama en eskisi en itibar göreniydi. hemen az aşağısında köşede ağaç gölgesinde kahvehane var, orda da oturup kahvenizi alın tatlınızı yeyin. İşte mis gibi bir Sidi Bou Said turumuz bitti. Sırada muhteşem bir antik kent bizi bekliyor, KARTACA !
Sidi bou Said ‘ de çektiğim videoları instagram hesabımda story kısmına sabitledim. Arzu ederseniz oradan izleyebilirsiniz.
Ülkenin en önemli turistik merkezi olan Kartaca harabeleri Sidi Bou Said’ e çok yakın olduğu için aynı gün gezilebilir. Ama siz siz olun çok sıcak saate kalmayın çünkü antik kent oldukça dağınık ve geniş bir alanı kapsıyor. Gerçi mis gibi deniz esintisi de var ama yine de sıcak fena vuruyor. Bu uyarımı yaptıktan sonra size biraz tarihi bilgler vermeliyim çünkü bu bilgiler olmadan antik şehri gezmeniz anlam ifade etmeyecektir. Merak etmeyin tarih dersi gibi anlatmam hikaye gibi okursunuz. Birkaç önemli isim geçecek biri tanıdık Hannibal, diğer ikisi Dido ve Aeneas ki bence onların hikayesini seveceksiniz. Seyahat, aşk, hırs, ayrılık gözyaşı hepsi var.
Kartaca’nın MÖ 814 veya MÖ 813 yıllarında kurulduğu kabul edilmektedir. Şehrin kurucusu ise efsanelere göre bugün Lübnan’ da bulunan Tyre (Sur) şehrinin Kraliçesi Elishar‘dır. Roma kaynaklarında ise Dido olarak bilinen bu kraliçe, kardeşinden kaçarak birkaç gemiyle buraya gelmiştir. Efsaneye göre, buraya gelen Kraliçe Dido’ya toprağın yerlileri bir öküz postunun sığabileceği kadar bir alan verir. Dido da bu öküz postunu ince ince keserek uzun şeritler yapar. Onları birleştirir ve bu şeritlerin çevirdiği alanda şehri kurar. ( tanıdık hikaye değil mi )
Bu efsane dışında onun adını taaa Roma şehrinin ve koca Roma İmparatorluğu’nun kuruluşunda da görürüz. Aeneas’ ın yolcuğu denilen mitolojik bir hikayade Aeneas ile Dido’ nun aşkı diye geçer. Aşağıda ayrı bir başlık halinde yer vereceğim. Fakat özetle Kartaca’ nın kuruluşunda yaşananlar efsanelerle süslenmiştir.
Aslında tarihi gerçekliği şöyle; Kartaca, başlangıçta Akdeniz’deki birçok şehir gibi bir Fenike kolonisiydi. Şehir, zamanla Fenike kökenli Samiler ve yerli Emaziğ (Berberiler) halklarının karışımıyla Pön kültürünü oluşmuştu.
Stratejik konumu, güçlü donanması sayesinde zenginleşince tam karşılarındaki Roma ile karşı karşıya getirdi. İlk büyük çatışma, Birinci Pön Savaşında (MÖ 264-241), Kartaca yenildi ve Sicilya Roma’nın eline geçti. Bu yenilgi, Kartaca’da büyük bir öfke ve intikam arzusu yarattı.
İşte tam bu noktada, tarihin en büyük askeri dehalarından biri sahneye çıktı: Hannibal Barca !
Birinci Pön Savaşı’nda Kartaca ordularının komutanının oğluydu. Henüz dokuz yaşındayken, ömür boyu Roma’ya düşman olacağına dair kutsal bir yemin etti.
Hannibal, genç yaşta askeri dehasını kanıtladı ve İkinci Pön Savaşı (MÖ 218-201) resmen başladı.
Hannibal’ı tarihe geçiren en önemli olay, ordusuyla birlikte fillerle dolu bir şekilde Alpler’i aşarak İtalya’ya inmesiydi. Bu, o dönemin şartlarında inanılmaz bir başarıydı ( şimdi de imkansıza yakın ) ve Roma’yı hazırlıksız yakaladı. İtalya topraklarında Roma ordularını ağır yenilgilere uğrattı. Yıllarca İtalya’yı kasıp kavurdu ama, Roma’nın Kartaca’nın ana vatanına saldırınca, Hannibal geri çekildi.
Ülkesine dönen Hannibal ilk kez ve büyük bir yenilgi yaşayınca Romalılara yakalanmamak için ve belki de yenilgiyi kabul edemediğinden intihar etti.
Hannibal’ın ölümünden sonra bile Roma’nın Kartaca’ya olan nefreti dinmedi. Sonunda, Üçüncü Pön Savaşı (MÖ 149-146) ile Roma, Kartaca’yı tamamen yıktı. Şehrin yerle bir edildiği, tarlalarına tuz döküldüğü ve bir daha yerleşim olmaması için lanetlendiği rivayet edilir. Hatta Romalılar Kartaca’ yı yerle bir edip giderken incir ağaçları dikerler. Hani denir ya ocağına incir ağacı dikmek, işte o deyim buradan gelir diye anlatılır.
Bugün halen önemli ölçüde yıkılmış olsalar da Kartaca kalıntıları Tunus’un en ünlü turistik yerlerinden biridir. Bölge UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alır.
Kuruluş hikayesi ve Hannibal’i biraz tanıdık şimdi harabeleri gezebiliriz.
Antonius Hamamları (Baths of Antoninus)
Afrika kıtasında inşa edilmiş en büyük Roma hamamlarıdır. Deniz kenarında yer aldığından muhteşem bir manzaraya sahiptir. Kadınların sabah, erkeklerin ise öğleden sonra geldiği palaestralar (spor salonları), frigidariumlar (soğuk odalar), caldariumlar (sıcak odalar) ve tepidariumlara (ılık odalar) ev sahipliği yapan geniş bir komplekstir. Biz burayı çok sevdik sıcak havaya rağmen oldukça etkileyici bulduk. Özellikle yerden suyun gittiği kanal sistemi çok ilginçti.
Harita Konumu: Antoninler Hamamları
Kartaca’nın kalbi, tepede bulunan harabelerdir. Buraya ulaşmak için gösterişli villaların arasından yürümeniz gerekecek.
Kartaca’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Byrsa Tepesi’nde, kalıntılar ve Kartaca Ulusal Müzesi’ni bulabilirsiniz. Müzede heykeller, büstler ve mozaikler sergilenmektedir. Fakat müze şu sıralar kapalıymış belki siz gittiğinizde açılır.
Harita Konumu (Byrsa Tepesi – Ruins of Ancient Carthage): Byrsa Tepesi
Harita Konumu (Kartaca Ulusal Müzesi): Kartaca Ulusal Müzesi
Kartacalılar tarafından inşa edilen ancak daha sonra Romalılar tarafından dairesel bir şekle dönüştürülen bu iki liman, Kartaca’nın gelişimi için çok önemli. Antik Kartaca’nın askeri ve ticari gemilerinin demirlediği limanlardır. Aeneas’ın gemilerini demirlediği yerler buralar olabilir. Günümüzde sakin bir göl görünümündedir. Ama izlediğim belgesellerde ağzım açık kalmıştı.
İnsan eliyle inşa edilmiş limanı görmek ve bir zamanlar Kartacalılarla ticaret açısından ne kadar önemli olduğunu öğrenmek ilginçtir. Benim gibi sokak isimlerine hastaysanız Rue Hannibal gibi tarihi sokak isimlerini kaçırmazsınız.
Harita Konumu: Pön Limanları
Tophet Tapınağı maalesef Kartacalıların çocuklarını tanrıları Baâl Hammon ve Tanit’e kurban ettiği bölgedir. Hatta Romalılar bile bunu korkunç bulduklarından, üzerine bir tapınak ve başka şeyler inşa etmişler. Biz sıcağa ve yorgunluğa dayanamayıp oraya kadar yürümedik. Araları bayağı bir mesafe demiştim.
Harita Konumu: Salammbo Tophet
Roma Amfitiyatrosu – Byrsa Tepesi’ne 15 dakika uzaklıkta bulunan bu amfitiyatro, bir zamanlar Roma İmparatorluğu’nun en büyük amfitiyatrolarından biriydi. 36.000 kişiye kadar kapasiteye sahipti. MS 1. yüzyılda inşa edilen ve Roma İmparatorluğu’nun en büyük amfitiyatrolarından biri olan bu yapıda gladyatör dövüşleri ve diğer gösteriler yapılırmış.
Harita Konumu: Kartaca Amfitiyatrosu
Odéon Tepesi’nin doğu yamacında yer alan bu villalar ( ki artık sadece zeminleri var) Roma dönemine ait mozaiklerle dikkat çekmektedir. Kartaca’da yaşayan varlıklı Romalılar, villalarını buraya inşa etmeye başladıkları biliniyor. Zaten harika bir manzara var. İki dakika yürüyünce hamam biraz ilerleyince liman. Burada ilginç olan sanki hiçbir tarihi değeri yokmuş gibi moziklerin üstüne basa basa gezmek oldu.
Harita Konumu: Roma Villaları
Geniş bir bölgeye dağılmış tarihin en önemli devletlerinden biri olan Kartaca’ nın kalıntıları arasında gezmek hem keyifli hem de zordu. Zorlayan kısmı aslında bilgilendirme olmamasıydı yoksa biz yürümekten çekinen insanlar değiliz. Fakat kapıda bilet alacağınız yeri anlayana kadar, sağa mı gitsem soldan mı devam etsem bu ne ki acaba diye bakarken yaşanan çaresizlik beni yoruyor. O yüzden ben çektim siz çekmeyin diye konumlarını da verdim.
Kartaca harabaleri giriş ücreti: 12 TND dir ve toplam 10 farklı yere girişi kapsar.
Geldik mitolojinin en tatlı hikayelerinden birine Aeneas’ ın yolculuğuna! Bu hikaye dolaylı Kartacaya, bir ucundan bizim topraklarımıza bir ucunda da Roma’ya kadar uzanır. Okuyunca karışık gelecek biliyorum fakat anlatmamda bir sebep var. Böyle olağanüstü bir hikayenin batıda çok iyi bilinmesi bizim coğrafyamızda duyulmamış olması bana hep üzücü gelmiştir. Bunu bir hikaye gibi okuyunuz ve sonra dilerseniz detaylı araştırmayı kendiniz yapınız.
Truva Savaşı’ndan sonra şehrin düşüşünden kurtulan Aeneas ve tanrıların emriyle yeni bir yurt bulmak için uzun bir yolculuğa çıkan bir kahramandır.
Aeneas’ın Truva’dan İtalya’ya uzanan destansı yolculuğu boyunca uğradığı başlıca liman ve şehirler ile günümüzdeki konumları aşağıda liste halinde bırakıyorum.
Akdeniz’de zorlu bir yolculuğa çıkan Aeneas ve sağ kalan Truvalılar ordan oraya gezerler. Bir fırtına sonucu Kuzey Afrika kıyısındaki Kartaca‘ya sürüklenirler. Bu yeni ve gelişmekte olan şehrin kraliçesi ise Dido‘dur. Dido, Fenike’den kaçarak buraya gelmiş, kardeşinin zulmünden uzaklaşmış ve kendi elleriyle Kartaca’yı kurmuştur.
Aeneas ve mürettebatı, Kartaca’da sıcak bir şekilde karşılanır. Kısa sürede Dido, Aeneas’a karşı derin ve tutkulu bir sevgi beslemeye başlar.
Dido, Aeneas’tan Truva Savaşı’nı ve kendi maceralarını dinlerken ona hayran kalır. Aeneas da Dido’nun güzelliği, zekası ve kudretli kişiliğinden etkilenir. Dido bu olayı evlilik olarak kabul eder ve Aeneas’ın kendisiyle kalacağını düşünür.
Ancak, Aeneas’ın kaderi Kartaca’da kalmak değildir. Tanrılar, özellikle Jüpiter ve Merkür, Aeneas’a durmadan seslenir. Onun görevi, İtalya’ya giderek Roma İmparatorluğu’nun temellerini atacak olan soyu kurmaktır. Bu ilahi çağrıya karşı gelemeyen Aeneas, büyük bir iç çatışma yaşar. Dido’ya duyduğu sevgi ile kaderine olan sorumluluğu arasında kalır.
Sonunda, tanrıların emrine boyun eğmeye karar veren Aeneas, Dido’dan ayrılacağını açıklar. Bu haber Dido için yıkıcı olur. Aşkına ihanet edildiğini düşünen Dido, Aeneas’a yalvarır, onu kalmaya ikna etmeye çalışır ama nafile. Aeneas, gözyaşları içinde bile olsa görevine sadık kalmak zorundadır.
Aeneas’ın ayrılmaya kararlı olduğunu gören Dido, çaresizliğe ve öfkeye kapılır. Büyük bir büyü ritüeli hazırlatır gibi görünür, ancak aslında kendisini kurban etmeye niyetlidir. Aeneas’ın gemileri ufukta kaybolurken, Dido hazırlattığı odun yığınının üzerine çıkar ve Aeneas’ın kendisine bıraktığı kılıcı kullanarak canına kıyar. Ölmeden önce, Aeneas’ın soyu ile Kartaca arasında sonsuz bir düşmanlık olması için lanet okur; bu lanet, yüzyıllar sonra Pön Savaşları’nda Roma ve Kartaca arasındaki çatışmayı sembolize eder.
Aeneas, yolculuğuna devam ederken Kartaca’dan yükselen dumanları görür ancak Dido’nun trajik sonunu ancak çok sonra, yeraltı dünyasına yaptığı ziyarette öğrenir. Dido’nun ruhuyla karşılaştığında, Dido ona sırtını döner ve sessizce uzaklaşır, aşklarının acı hatırasını ebediyen sürdürür.
Aeneas ve Dido’nun hikayesi, aşkın ve görev bilincinin çarpışmasını, kaderin kaçınılmazlığını ve trajik sonuçları anlatan, yüzyıllardır sanatçılara ve yazarlara ilham veren güçlü bir anlatıdır. çeşitli tablolarda, mozaiklerdei, heykellerde görürsünüz.
Antandros derneği Altınoluk Edremit’ te bu efsane hakkında çalışmalar yapıyor. Bölgedeki tarihi kalıntılar ve mitolojik hikayelerle turizme katkı sağlamaya çalışıyorlar. Keşke ülkeler kendi aralarında anlaşsalar mesela Çanakkale’den başlayan ve Aeneas’ın uğradığı tüm limanları dolaşan bir cruise gemisi turları yapılsa. Güzel olmaz mı, var bir hayalimiz işte sevgili dostlar :)
Umarım yazım hoşunuza gitmiştir ve uamrım Tunus gezisi yapacakalra bir faydam dokunur. Aklınıza takılan bir şey olursa yorumlarda sorabilirsiniz. Ayrıca beni diğer sosyal medya mecralarından da takip ederseniz sevinirim.
Youtube : pustoodunya
İnstagram : pustoodunya
Tunus gezi rehberi burada
Sousse, Kayravan, El jem yazısı burada
Berberi toprakları Matmata ve Tataouine burada
Djerba adası, Hammamet, Bizerta yazıları burada
Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.
2 Comments
Mükemmel yazı yazmışsın, rehber niteliğinde olmuş , eline sağlık
Kartaca favorim
teşekkür ederim , çok uğraş verdim bir faydam olsun gideceklere diye